İletişime devam

Bu sitede hayat hiç durmadı.. Durmasın da...

2.104 yorum:

1 – 200 / 2104   Yeni›   En yeni»
no name dedi ki...

BBO AİLESİ DİYOR Kİ !!!

“ BAZI DİZİLER YAYINDAN KALDIRILABİLİR AMA YÜREKLERDEN ASLA”

M.Aras

no name dedi ki...

heyooo,
yeni sayfa...
teşekkürler...

Kaya dedi ki...

vay bee
bu sitede hayat hic durmadi yazmislar
durdurmayan Allah durdurmuyor..

onemlidegil dedi ki...

no name yanılıyorsun en az 250 yaşına kadar yaşıyacağız.artık bir başka galaxide de izleyebiliriz.benden baba olmaz 18.bölümü
yeni sayfa iyi oldu.artık internet çökene kadar sayfalara devam.

onemlidegil dedi ki...

papatyam dizisinin sitesine girdim.diğer diziler için pek fazla yorum yapılmamış.ilginç.aslında bu bile dizimizin kalitesini gösteriyor sanırım.

mavigun41 dedi ki...

TÜM BBO AİLESİNE
GÜNAYDIN OLSUN

ilk kendine günaydın de uyanırken,
Ve ilk kendine gülümse aynalarda,
Bir tatlı söz söyle kendine tebessüm et,
Ve umursa kendini, teşekkür et.
Sevmekle başlar herşey, kendini sev,
Ve paylaştıkça çoğalır, sınırsız ver,
Dost ol kendine, dürüst ol,
Bir sevda sun yalansız,
Ve dokun kendine hesapsız.
ilk kendine günaydın de uyanırken,
Ve ilk kendine gülümse aynalarda,
Sonra göreceksin binbir yüzde,
Kendi yansımanı...

pollyana(Büyük ihtimalle)


hepimize iyi bir hafta olmasını dilerim.
iyi çalışmalar
sevgilerimle....

no name dedi ki...

gün bugün mavi mavi gülümsedi,
teşekkürler ablacığım...

Günaydın ve iyi haftalar,
güzelliklerle dopdolu bir gün ve hafta diliyorum...

seval dedi ki...

Günaydin canlar, günaydin Dünya..

Kankacim da ugramis, her zamanki gibi daha da güzellestirmis yeni basligimizi, tesekkürler canim arkadasim... :)

Sitemizi gözardi etmeyen yönetici arkadaslara da cok tesekkürler.

Haydi bakalim, hepimize güzel bir gün dileyerek basladik ise, kolay gele...

eylem dedi ki...

Günaydın ve hatta merhaba

Kankamın ve ablamın güzel dileklerine katılıyorum...

Mavigün ablacım ellerine sağlık...

Başkan dedi ki...

yahu kardeşim sizin hiç işiniz gücünüz yok mu , çene çalıyorsunuz burda..memleket sizden iş hizmet bekliyor,sizse oooooo maşallah lak lak lak:))

sabah başağrısıyla uyandım ve hala kendşme gelemedim, belki size fırça atarsan düzelir dedim , yoksa size bir garezim yok bilirsiniz:)

havanın parçalıdan da öte tamamen bulutlu olduğu,zaman zaman gözyaşlarına hakim olamayıp damlalarını yeryüzüne serpiştirdiği, rüzgarında dans edermişçesine ona eşlik ettiği acayip bir günden selam olsun tüm dostlara..

Başkan dedi ki...

ayrıca ne gerek vardı yeni sayfaya ya , biz eskisiyle idare ediyorduk ne güzel:)))

emeğine sağlık Murat abicim , yeni sayfa iyi oldu..1000 yorumu geçince epey ağır oluyor yenilemesi..

Başkan dedi ki...

hani bir zamanlar FEDAİ dizye bir dizi vardı hatırlarsınız,yayından kaldırılmıştı....işte o dizi yoğun istek üzerine yeniden çekilmeye başlayacakmış desem ne dersiniz ?

eylem dedi ki...

nerden aklına geldi başkanım
birşey demem ben gülerim :)

no name dedi ki...

bilmediğim için bişi diyemem,
fedai, duymadım da seyretmedim de.

ben bi fedai biliyorum o da fatihin fedaisi kara murat, çeksinler bi daa seyrederim...

cahil düsündü dedi ki...

Ben hep merak etmisimdir, Kara Murat´i neden sarisin bir adam olan Cüneyt Arkin oynadi da sarisin bir cizgi roman kahramani olan Tarkan´i aslinda esmer bir tip olan Kartal Tibet?

eylem dedi ki...

he hee
Ablam güzel bi konuya parmak basmışsın :)

no name dedi ki...

ben bu konuyu araştırdım,aslında kara muratlık önce kartal tibete teklif edilmiş, ama o, ata binip bir ok çekişte 7 kişiyi öldüremem ben deyince cüneyit talip olmuş, öyle de gelmiş geçmiş...

eylem dedi ki...

soruda cevapta güzel :)

eylem dedi ki...

İyi akşamlar...

seval dedi ki...

Eylemcim güle güle, git gülümsemelerle...

Benim icin de yol göründü, iyi aksamlar diliyorum hepinize, iyi dinlenmeler, her yerde karsiniza ciksin türlü güzellikler... :)

Başkan dedi ki...

ooohhhoooo gitmişsiniz siz ya....geç kalmışım desene

neyse bugün böyle oldu,yarın daha erken gelirim..

gönlünüz neşe ve sevgiyle dolsun tıpkı "kırlarda koşup oynayan bir küçücük aslancık" gibi..

iyi akşamlar,bereketli iftarlar,keyifi geceler dostlarım

sevgiyle-sağlıkla-mutlulukla-huzurla-dostlukla kalın..

onemlidegil dedi ki...

evet hatırlıyorum.nasıl snir olmuştuk o diziye.bizim dizimizin yanına bile uğrayamadı.5-6 bölüm sonra yayından kaldırdılar herhalde izleyen 3 kşiymiş.o dizi yayından kaldırıldı diye yakında intahar edeceklermiş.
bizim dizi farklı be hala yavaşta olsa binlerce yorum yazılıyor.farkı şu eskiden 2 günde yazılıyordu.şimdi 1 ayda.ama hala uğrayanlar var hala yazanlar var hala okuyanlar var.dün papatyaın sitesine girdim bir kaç dizi vardı ve yorum yapanlar çok az.ilginç yani.şu dizimizi çekselerde bizde izlesek.

Kaya dedi ki...

Amannn

Hadin afiyet olsun..

eylem dedi ki...

Günaydınlar
Güzel bir gün olması dileğiyle...
kolay gelsin...

seval dedi ki...

Günaydin herkese, günaydin Dünya...

Güzel bir gün olsun insallah...

no name dedi ki...

merhaba,
günaydın
güzel bir gün olsun inşallah...

eylem dedi ki...

Öğlen olmuş
akşama ne kalmış şurda :)

uykum geldi, kimseler görmeden masayı biraz yastık olarak kullansam mı ki..:)

müftah dedi ki...

merhaba
nasılsınız arkadaşlar.
siteye fazla giremedim k.bakmayın ee hayat nasıl gidiyor.
a.e.o

müftah dedi ki...

iyi olur isimsiz:D

seval dedi ki...

Bu derin sessizlik mi uykunu getirdi senin Eylemcim yorgunluk mu üstün geldi? :)

Hava bugün Almanya´da yaz aylarindaymisiz gibi sicak oysa takvimler eylülü gösteriyorsa bu olsa olsa pastirma yazidir... Caddenin iki kenarindaki kestane agaclari güzelim yemyesil yapraklarini soldurmus bile ilk esintide hepsi rüzgara kapilip dallardan vedalasmak üzere. Digerleri de takip edecekler ama onlar simdilik sessiz beklemede... Biz yerimizden kimildamasak da Dünya dönüyor, istemesek de zaman geciyor...

eylem dedi ki...

evet ablacım zaman geçiyor...

yorgunuk üstün geldi :)

Başkan dedi ki...

1-sahi ya neden dönüyor ?

2-dönmeseydi ne olurdu ?

3-dönmesinin bize getirisi ne ?

4-dönmek veya dönmemek asıl mesele bu diyenlerin oranı ne ?

5-dönülmez akşamın ufkundayız ile konumuz olan dönme arasında bir bağ varmı ? varsa kompozisyon olarak açıklayın..

.........................

evet BBO SINIFI bugünkü sınav sorularınız bunlar, istediğiniz sorudan başlama hakkına sahip değilsiniz, numara sırasına göre çözmek zorundasınız, süreniz iftar saatine kadardır geç kalanın bakmam gözyaşına...evet başlayabilirsiniz, ben azcık şekerleme yapacağım...haaa unutmadan kopya çekme hakkına sahipsiniz, grup olarak soruları çözme hakkına da sahipsiniz, hadi kolay gelsin şirin şeyler

mavigun41 dedi ki...

DERVİŞE VE KARLI DORUKTAKİ NEYZEN

Dünyanın ve zamanın sonundaki, karlı bir dağın doruğunda,

İnsandan ve Tanrı'dan uzak, yalnız bir Neyzen yaşardı.

Neyini üfledi yıllarca, acı bir ağıt gibi, en pes perdeden,

İşitmedi onu ne bir insan, ne Tanrı.


Dağ çiçekleri; boynu bükük beyaz kardelenler, sarı çiğdemler,

Ve durgun mavi gölün kıyısındaki altın taç yapraklı nergisler,

Ve diğer mahlukat, börtü böcek,

Ve beyaz kanatlı turnalar ve tüm kar kuşları,

Dinlediler en pes perdeden yıllarca Neyzen'in ağıtını.

Yangın yerine dönen yürekleri üşüdü ve büzüldü acıyla.


Günlerden bir gün, yolu karlı doruktan geçen bir dervişe,

Duydu en pes perdeden ağlayan Neyzen'in ağıtını.

Ve bu yürek katili ağıtı ilk duyan insan olarak birden,

Çöktü, sonsuz beyaz karların üzerine, vurulmuş gibi yüreğinden.

Dinledi bu sonsuz ağıtı, huşu içinde dervişe,

Saf yüreğine beyaz, soğuk bir ateş düştü önce,

Sonra, sarı ve sıcak bir yangın sardı yüreğini ve tüm bedenini,

Tanıdı yıllardır, karlı doruklarda ve sonsuz yaylalarda aradığı sesi .


Doğrularak heyecanla yerinden,

Yürüdü karlı doruktan gelen sese doğru.

Hiç bir insanın ve Tanrı'nın, ağıtına yanıt vermediği Neyzen,

Dayamıştı sırtını zaman kadar yaşlı granit bir kayaya,

Diz çöktü Neyzen'in dizlerinin dibine dervişe,

Uzattı beyaz bir turna kanadı gibi ince uzun parmaklı ellerini,

Koyu karanlık ve tanımsız bir yalnızlıktaki Neyzen'in yüreğine.


Neyzen, hemen tanıdı, serin rüzgarlar gibi geleni,

Sildi gözyaşlarını, gözlerindeki hüznü ve yüreğindeki kederi,

Okşadı güzel yüzünü ve saf yüreğini dervişenin,

Ve güzel yüzlü dervişeye AŞKCAN adını verdi.

mavigun41 dedi ki...

DERVİŞ VE ASİ RUHLU KARDELEN

Çok uzaklarda,
zirveleri bulutlarla öpüşen Mavi Dağlar’ın karla kaplı dik yamaçlarında,
Güneşi, geceyi ve rüzgarları çok seven,
mavi gökyüzünün yücelerinde, rüzgarlarla yarışan kartallar kadar özgür,
asi bir Kardelen yaşardı.

Bütün dağ çiçekleri, bütün hayvanlar ve Mavi Dağ Gölü,
Bu asi Kardelen’i çok severdi.
Kardelen halinden memnun, mutlu ve dingindi.
Olup bitenlere fazla kafa yormaz,
yalnızca kulağına bir yerlerden çalınmış olan Aşk denilen bir sözcük üzerinde düşünürdü zaman zaman.

Bir gece, Mavi Dağlar’ın dik yamaçlarına sisler çökmüşken,
gecenin lacivert koynundan gelen bir ses duydu.
Bu ses, o güne değin duymadığı bir sesti ve insanın yüreğini ayaklandıracak,
ve hüzünle ağlatacak kadar güzeldi.
Asi Kardelen kendi kendine sordu: "Aşk denilen şey bu ses olmasın?”
O günden sonra Kardelen'in huzuru kaçtı,
ve aşk sandığı o güzel sesi yeniden duyabilmek için geceleri dinler oldu.

Aradan günler geçti.
Bir gün Mavi Dağlar’ın dik yamaçlarından bir çığdır koptu.
Asi Kardelen'i köklerinden sökerek Mavi Dağ Gölü’nün berrak sularına fırlattı.
Kardelen, Mavi Dağ Gölü Sazanları’nın göz yaşları arasında gölün beyaz pırıltılı kumlarına cansız gömüldü.

Bütün hayvanlar ve dağ çiçekleri Asi Kardelen’i yitirmenin acısı ile göz yaşı döktü.
Onların göz yaşları Mavi Dağ Gölü’nün berrak sularına karıştı.

Mekanı dağlar olan ve o sırada oradan geçmekte olan bir Derviş,
hayvanların ve dağ çiçeklerinin ağıtını duydu.
"Dostlar görüyorum ki yastasınız, acınızın sebebi nedir?
Söyleyin ki ben de göz yaşlarımla acınıza katılayım" dedi.
Kardelen'in dostları olanları anlattılar.
Mavi Dağ Gölü dile gelip:
"Bütün sularım göz yaşı olup aksa yine de acımız dinmez Ey Derviş Baba" dedi.

Derviş gülümsedi.
Eğilip, Dağ Sazanları’nın başında bekleştikleri Kardelen’i sulardan çıkardı.
Sonra elleriyle ısıttı ve getirip sevgiyle dolup taşan yüreğinin üzerine koydu onu.
Sonra Derviş bir taşın üzerine oturdu.
Sonra sırtında taşıdığı uzun bir kılıftan, kamıştan yapılmış bir flüt çıkardı.
Flütün hüzünlü sesi, acıyla dolu yaslı varlıkların yüreklerini yangın yerine çevirdi.
Güneş başını beyaz bulutların arasından çıkarıp Kardelen'in cansız bedenini ısıttı.
Derviş'in yüreğinden taşan sevgi seli Kardelen'in bedenine yürüdü.

Asi Kardelen uzun bir uykudan uyanırcasına,
Dostlarının şaşkın bakışları arasında gözlerini açtı.
Aylar önce, sisli bir gecede duyduğu sihirli sesi hemen tanıdı.
Bu Derviş'in flütünden gelen sesti.
Beyaz taç yapraklarını uzatıp Derviş’in yüreğini ve dingin yüzünü okşadı.
Ve ona AŞKZEN dedi.



www.youtube.com/watch?v=_zpdcA8uoSM


sevgili canlar yorulan bedenlerinizdir uyku bedene gelmiştir inşallah..
gönül yorgunluğu vermesin
gönlünüzü susturmasın sevgiye
yaradan..
sevgilerimle..
ömrünüze bereket olsun..
kalın sağlıcakla..

Başkan dedi ki...

hava soğuk,hava bulutu,hava rüazgarlı,hava arada yağmurlu...

kısaca hava sanki kışa hazırlanıyor...

yağsın yağmur,çaksın şimşek,koparsın fırtınalar yeryüzünden alabildiğini..

tıpkı Nuh Tufanı'nındaki gibi, acep şimdi öyle bir tufan olsa kaç kişi kalırdı dünyada ? hep merak etmişimdir...neyse , sanırım bu tarz düşünceler şuan nikotinsizlik sebebiyle geliyor aklıma..

eylem dedi ki...

Mavigün ablam ne güzel şeyler paylaşmışsın bizlerle ellerine yüreğine sağlık...

Başkanım şimdi zamanım yok soruları çözmeye ben sınava girmiyorum yarın bakarım :)

seval dedi ki...

Kankacim cok tesekkürler canim, paylastigin Dervis ile Kardelen hikayeciklerinden bir kere daha anliyoruz ki dostlugun degerini bilmeli, sevginin mücizeler yarattigina inanmali insanoglu... :)

itirazim var dedi ki...

Baskanim benim gibi mezun olmasina az kalanlar da katilmak zorunda mi bu sinava? Aa, ama hazirlanmadik ki hic, olmaz ki canim... yaaa...

seval dedi ki...

Gazeteleri öylesine karistirirken ilgimi ceken yaziyi sizinle paylasmak istedim ben de. Iyi düsünmeler!


Gökyüzünde şahane bir dolunay var. Deniz kenarındaki mekânda bir evliliği kutlamak için toplanmış eski ve kalabalık bir arkadaş grubu görüyoruz... Herkes çok şık, neşeli ve mutlu görünüyor... Şakalaşıyor, sohbet ediyor, müziğe uyum sağlayarak salınıyorlar...

Hava çok sıcak...

Eğlenceli kalabalığın arasında dolaşmaya başlıyoruz... İşte şurada duruyor! Elinde bardağı, yüzünde müthiş bir sıkıntı ile karşısındakine bir şeyler anlatıyor... O kadar tempolu ve aralıksız konuşuyor ki karşısındaki kişi yanıt bile veremiyor... Kafamızı diğer tarafa çevirdiğimizde “o”ndan bir tane daha görüyoruz... İşte bir tane de merdivenlerde duruyor...

Aslında her yerdeler... Kalabalık onları saklamıyor...

“Aradakiler”i diyorum...

Kapının ne önünde ne de dışındaymış gibi duranlar... Ne içeri girenler ne dışarı çıkanlar...

Ve ömürlerini o kapı eşiğinde bir karar veremeden geçirirken sadece kendilerininkini değil başka hayatları da beklemeye alanlar...



***

Düğünler bana hep acıklı gelir biliyor musunuz... En güzel elbiselerini giyinip kuşanıp gelenlerin ilk bir saatin sonunda elbiselerinden dışarı sızan ve her yanlarını saran gerçek halleri çok hüzünlüdür aslında...

“Aradakiler,” kalabalık içindeyken tüm yaşamları boyunca sürükledikleri belirsizlikleri başlangıçta şık bir aksesuar gibi taşıyan ve eğlenceli toplulukların en havalı kişileri gibi dursalar da en kederli dönüşüm onlarda yaşanır...

“Aradakiler” kadar çok üşüyen yoktur çünkü...

Kalabalık gruplar, eğlenceler, bayramlar, özellikle düğünler, geçmiş hesaplaşmalarının ortaya en rahat döküldüğü atmosferi yaratırlar ve “aradakiler”i yıllardır bitiremediği berbat evliliğini, ömrünün nasıl heba olduğunu anlatırken ya da yıllardır alamadığı kararlar, dolayısıyla kaçırdığı fırsatları sayarken görmek mümkündür...

Karısından nefret eden kocalar, kocasını öldürmek isteyen kadınlar taraftar toplama peşindeyken, yıllarca beklettiği sevgilisinin bir başkasıyla evlenip düğüne gelmesini dünyanın en doğal işiymiş gibi karşılamaya çalışanlar gözlemlersiniz...

Arada geçmiş bir ömrün defter sayfalarının kenarları kıvrıktır sürtünmekten ve defter yıpranmış olur hep...

Ama ben en çok içeride ve dışarıda bekleyenleri düşünürüm... Ha girdi ha girecek, ha geldi ha gelecek diyerek ömrü eriyip gidenler...


***

Dolunay yavaş yavaş yükselip kayarken kalabalıktan kopuyoruz...

Müzik sesi, kahkahalar ve sohbet uğultusunun üzerine çıkıyoruz...

Şimdi büyük bir sessizlik var...

İyi kulak verin ve duymaya çalışın, “Aradakiler”in boşlukta yankılanan dualarını işitiyor musunuz? Verilememiş kararların, çıkılamamış yolların, harcadıkları mevsimlerin, oyaladıkları hayatların günahının affı içi yalvarıyorlar...

Kendi hayatına cesur olamamışların cezası yeryüzünde yaşanıyor bence. Bütün bir ömür aynı yerde geçiyor artık: Arada!

Ve almıyor kimse onları içeri...

İclal Aydın

eylem dedi ki...

iyi akşamlar...

Başkan dedi ki...

iyi akşamlar giden dostlar...
güzel bir gece olsun sizler için, bereketli iftarlar...

sınavı iptal ettim çünkü yanlış sınıfa yanlış soruları sormuşum:))

seval dedi ki...

Güle güle Eylemcim, gülümsemelerle...

seval dedi ki...

Gidenler kervanina katilmama az kala ben de herkese iyi dinlenmeler, iyi aksamlar diliyorum...

"Papatyam" ´in yeni bölümü var bu aksam ki, 2. sezonunda da izlenmeye deger en güzel dizi bence... :)

Saglicakla, dostlukla, sevgiyle, hosca kalin...

Başkan dedi ki...

Bu akşamki iftar menüsü :

1-http://www.itusozluk.com/img.php/23cc692e0c3770e0e130e2923608e46a15752/kuru+fasulye+ve+pilav

2-http://www.fmrestaurant.com/image/kuyuu/ayran.jpg

3-http://3.bp.blogspot.com/_mJ4NE0E0u4E/SVJuVsIIU1I/AAAAAAAAAFc/IJgRTD_fw5E/s320/i%C5%9Fkembe+%C3%A7orbas%C4%B1.JPG


4-http://img2.blogcu.com/images/a/h/s/ahsapboyaci/tav.jpg

5-http://www.cafefernando.com/images/karniyarik2.jpg

6-http://www.guzelresimler.name.tr/data/media/46/kemalpasa-tatlisi.jpg

7-http://www.kaliteli-resimler.com/data/media/48/tulumba_tatlisi.jpg

8-http://images.gittigidiyor.com/1570/15702819_0.jpg
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>takiben yarım saat sonra :

http://farm4.static.flickr.com/3161/2656141627_86763c2f41_b.jpg

veya

http://www.erdalerdogdu.com/wp-content/uploads/2008/07/cay.JPG

...................

bepemeyen aç kalır ona göre:)

Kaya dedi ki...

YALAN DÜNYA

İlk günden alıştığımız emektar dünya,
Anne yüzünde dost yüzünde evlat yüzünde.
Her sabah yeniden başlayan şeye doymadık,
Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde.

Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği,
Başımız darda kalınca el açtığımız yer.
Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi,
Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler.

Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran,
Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz.
Yaman çalacak o çalmayası saat yaman,
Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz.

CAHİT SITKI TARANCI


nerden cikti demeyin, bi anda icimden gecti
Hayir olsun insallah..

Herkese günaydin
Güzel bir gün olur umarim

seval dedi ki...

Günaydin, herkese hayirli kararlarin alinacagi, saglik ve huzur dolu, güzel bir gün diliyorum... Kolay gelsin...

seval dedi ki...

Kayacim tesekkür etmeyi unutmusum sana, paylastigin o cok güzel siir icin sag ol canim...

Ve bir tesekkür borcum daha var:

"Papatyam"´in dün aksamki bölümünde, baba adayi Erdem´i oynayan Atilgan Gümüs´e tam iki kez "Benden baba olmaz!" dedirterek beni hüzünle gülümsettigi icin sevgili Murat Aras´a BBO ailesi adina cok tesekkür ediyorum.

Sevgili Sonerimiz tarafindan iki kez tekrarlanan o cümle bize gönderilmis gizli bir "Selam!" gibiydi... :)

eylem dedi ki...

Günaydın

kolay gelsin...

Başkan dedi ki...

günaydın dostlar

güzel ve keyifli bir güne merhaba dedik inşallah hepberaber...

Başkan dedi ki...

ablacım hepimizin dikkat ettiği gibi, "benden baba olmaz" dedirtmesi sanırım bizlere olan bir selam, ilgimize olan bir teşekkürdü sevgili Murat Aras'ın...asıl teşekkür bizden ona

no name dedi ki...

Günaydınlar,
kolaylıklar diliyorum herkese...

mavigun41 dedi ki...

herkese günaydın BBO ailesi
Fakat bu günde hiç iyi uyanmadı istanbul..ve yurdum insanı

allahım tüm felaketlerinden
insanları kurtarsın..

İstanbul sel felaketlerine teslim olmuş bir şekilde.
hayatını kaybeden insanlarımıza allahtan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum..

no name dedi ki...

Amin ablacığım,
hoşgeldin...

Başkan dedi ki...

elbette çok üzücü bir durum, Allah kimsenin başına böyle bir bela vermesin...

insan hayatı bukadar basit ve ucuzmu anlamıyorum...hangi mantıkla sel olabilecek yerler imara açılır ve bina yapımına izin verilir...para hırsı bu kadar arttımı insanda...insan hayatı demekki bu kadar hiçe sayılır zamana geldik...

benim hiç ümidim kalmadı artık insanoğlunun düzeleceğine dair..

seval dedi ki...

Hosgeldin Kankacim, yaraya parmak basmakta cok haklisin maalesef büyük felaket dün gece daha da genis bir alana yayilmis, yine masum insanlar kurban olmus! Allah yakinlarini kaybedenlere sabir, versin...

Acaba ne kadar siddetli yagsa da yagmur sel altinda kalan alan bu kadar genislemeyebilir, bu kadar cok insanin canini almayabilir, canin yongasi bildigimiz evini-hayvanlarini-malini yok etmeyebilir, ocaklari söndürmeyebilir, yürekleri bu kadar derinlerden yakmayabilir miydi? Eger kurumus dere yataklari yerlesim bölgelerine dönüstürülmemis ve kanalizasyonlar ihtiyaca göre genisletilmis, gelistirilmis olaydi...

Simdi elden gelen üzülmekten baska bir sey degil ki ates yine düstügü yeri yakacak!

mavigun41 dedi ki...

tüm yazılanlara katılıyorum.Yerel belediyecilik ne cadır açmakla ne kömür dağıtmakla olmadığını bizlerin gözlerimizin önüne felaketlerle göstermesi ne acı
her şey ANLAYANA..!

Diğer tarafta haberlerden yurdum insanının seldeki malları yağmadığını okudum.
aklıma depremde yardımdan önce evlere girip yağmalayanlar geldi..

bizlere ne oldu..
biz ki çocukluğumuzda kapıları açık yaşardık.
komşumuzun bir derdinde koşardık.
bizim inançlarımızı kimler aldı elimizden.
bizlerde ki merhamet duygularını kimler aldı
bizlerdeki insanlığı kimler aldı.
bizlere ne yaptılar.
bize ne oldu..
biz kendimize ne yaptık ki insan değil her felakette daha bir insanlıktan uzaklaşıyoruz..
Bu gün yurdum insanınla tekrar karşılaşmak beni çok üzdü..
bir tarafta yağmalama
diğer taraftaa mayınlar arasında bu insanı korumak için verilen gencecik canlar..

evet biliyorum iyi insanlarda var..
yaşayan ülkemde..
ama AZALIYOR
AZALIYOR AZALIYOR...

ah Başkanın ah..

ooof ooof gerçekten ooof

mavigun41 dedi ki...

yorumu yolladıktan fark ettim..
fazla karamsarlığa kapılmışım..
sizlerin günahı ne değil mi?

O zaman biraz sanata sığınalım bizde
belki okurken dağılır gider herşey...

Yaşamanı akla uydurman gerekir,
Ama bilmezsin akla uygun olan nedir;
Bereket eli çabuktur Zaman Usta' nın,
Başına vura vura sana da öğretir.
**
Dün özledim de seni coştum birden bire;
Çıktım senin yerin dedikleri göklere.
Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan:
Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende!
***
Ömer Hayyam

mavigun41 dedi ki...

BİR DİLEK OLSUN
HEPİMİZE

Olan insan var olmayan insan var..
olmayanın yanında benim var demek olmaz..
bu yüzden biz burada tüm sahip olanların hep yanlarında daim olsun
olmayanlara da allah nasip etsin demekten başka bir şey gelmez elimizden..

NE Mİ?

Dost Olsun Ama Gerçek Bir Dost


Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Onu", öyle, içine sindire sindire, kocaman bir sarılsa... Ne iyi olur değil mi? Dostunuz, dostunuz var mı? Kadın yada erkek... Hiç fark etmez.

Gerçek dostun cinsiyeti olmaz. Paylaştığınız birileri var mı?

Var ise mesele yok. Yok ise, gidin bulun hemen! Sırlarınızı paylaştığınız...

Özlediğinizi açık yüreklilikle söylediğiniz... "Canım benim" dediğiniz...

Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri...

Onu görmediğinizde yüreğinizin "pıt pıt" attığını hissettiğiniz, bir dostunuz var mı?

Dert ortağı, sohbetlerinizi paylatığınız, yalnızlığınızı anlattığınız, sevincinizi hisseden biri...

Yalnız kaldığınızı düşündüğünüzde, birilerine öfkelendiğinizde, sevdiklerinizi özlediğinizde,
hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı?

Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli, kararlı, Arayan, soran, "Seni özlüyorum" diyen biri. Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.

Yanıltmaz! Anlayışla karşılar her şeyi... Hatalar, günahlar, sevaplar... Her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla. Hiç yalnız kalmazsınız nitekim... Böyle bir dost bulmak için fazla bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıkagelir zaten. (Elektrik olayı ..) Bir gün bir bakarsınız karşınızda... Bir de bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar...Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınız, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatırsınız. Kadın, erkek, bir dost bulun! Ama gerçek olsun.

Aradığında işinizi değil, sizi soran... Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun. Anlatsın, konuşsun, açık seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar hain, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Doğrular söylesin. Gerçekçi olsun. Yanıltmasın, kandırmasın!

İçten, sevecen, sempatik, sevdalar, özlemleri anlayabilen biri olsun. Anlasın! Ağzıyla değil, gözleriyle ve kalpten konuşsun. Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın. Beyninden değil, yüreğinden versin. "Olsun varsın! Paylaşırım." desin.

Bir dostunuz olsun. Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın... Dost olsun! Ama... Gerçek bir dost...

Can Dündar

eylem dedi ki...

Ellerine,yüreğine sağlık teşekkürler ablacım...

Amin diyoruz Allah tüm felaketlerden korusun...
biraz önce haberlere baktımda gerçekten üzücü ölü sayıları ve kayıplar artmış.
ölenlere Allahtan rahmet ailelerine ve felaketi yaşayanlara sabırlar diliyorum...

burada da biraz önce fırtına ve arkasından oldukça şiddetli bi yağış başladı hayırlısı bakalım...

seval dedi ki...

Can Dündar bir kere daha cok derin ve cok özel duygulari cok güzel yazmis, ellerine saglik! Onu okuyan, anlattiklarini yasayan, sevdikleriyle paylasan sevgili Kankacim senin de yüregine saglik!

Başkan dedi ki...

yazmış Can abim gene ama nerdeeee o dediği zatı muhterem bu devirdr ?

bırakın dostu, insan bulmakta zorlanıyoruz artık..

belki vardır yinede, kimsenin günahını almayayım boşyere:)

eee millet naber ?
hava nasıl oralarda üşüyor musunuz ?

üşümüyorsanız sebebi ne ?
uzun kollumu gidiniz ?
neden öyle giyme gereği duydunuz ki ?
üşüyeceğinizimi biliyordunuz ?
yoksa siz medyummusunuz ?
......
.......

tama tamam saçmalayamayı kısa keseceğim, aşkolsun ya şu kardeşiniz nikotin krizini atlatabilmek için 2 dk saçmalayamayacakmı şurda...peki dediğiniz gibi olsun kısa kestim bende:)

bu arada dağlar kızı Reyhan'ı görenlerin acilen belediyeye haber vermeleri rica olunur....hayırdır ne oldu diye sormayın canım ben nerden bileyim, belediye öyle anons yaptı:)

dizi filmci dedi ki...

Baskanim daglar kizi Reyhan simdilerde bir dizi cekiyormus, en son ATV´de görülmüs... :)

no name dedi ki...

yok o düze inmiş artist olmuş,
esas dağlar kızı reyhan, munzur'da görülmüş en son...
af çıkmasını bekliyormuş...

seval dedi ki...

Herkese iyi dinlenmeler, iyi aksamlar diliyorum...

Başkan dedi ki...

beynimi matkapla deliyorlar sanki ya...bulunduğum binada işyerinin biri dekorasyonu yeniliyor, 3 gündür kıra döke kafam şişti...oruçlu ve krizli kafayla hiç çekilmiyor , delleniyor insan canım:))

hey gidenler nereye ?

bugünkü çıkış izinlerinin hepsini iptal ediyorum,ikinci bir emre kadar herkes otursun oturduğu yerde bakim..)

onemlidegil dedi ki...

kadir topbaşın sel konusundaki açıklamalarını duyunca insanlığımdan utandım.neymiş m2 bu kadar yağmur düşmüş.son 80 yılın en büyük yağmuruymuş vs vs.işte bu zihniyet insanlığı doğaya karşı mücadelesinde zayıf bırakır,ve acizleştirir.madem bu kadar yağmur var madem başedemeyeceksin istifa et.yerleşim yapılan yerlerde iyi bir analiz yapılsa onun önü alınır.ama para uğruna durum buofff
kusura bakmayın bugün karamsarım.

no name dedi ki...

iyi geceler olsun...

seval dedi ki...

Günaydin, güzel bir gün olsun...

no name dedi ki...

Günaydınlar...
Güzel bir gün olur inşallah...

Başkan dedi ki...

günaydın dostlar

günaydın dünya...

herkes ayını görüşte biliyorum, insan oğlunun kazanma hırsının kurbanlarıdır sel felaketinde kaybettiklerimiz...bu düzen böyle gelmiş böyle gider mantığıyla hareket ettiğimiz sürece daha çooook canlar yitiririz inanın..

ölen geri gelmiyor,ateş düştüğü yeri yakıyor..mal da canın yongası , varını yoğunu kaybedenler kışa girerken ne yapar bilmiyorum, Allah hepsine kolaylık verir inşallah..

Başkan dedi ki...

gazetelere göz attımda selin ağır sonuçlarının suçlusunu bulmuşlar : vatandaş ve doğa...

eeee elbet bizi yöneten yüce şahsiyetlerin suçu olacak değildiya, suçlu yine vatandaş olacak başka kim olabilirdiki.

Herkes sele odaklandı ve verdiğimiz 8 şehidi göremez oldu...Mekanlarını cennet eyle,kalanlarına sabır ver Allahım.

"açılım" dümenleriyle memleketi oyalayanlar,gündem değiştirmeye çalışanlar..aaahh aahh ne diyeyim ben size ya...inşallah açmışsınızdır açabildiğiniz kadar, ama elinizi çabuk tutun siz açarken şehit vermeye devam ediyoruz...elbet verilen bu canlar ve kanlar sizden bunun hesabını soracaktır bu dünyada olmasa bile mahşer gününde..

neyse ya dellendim iyice, ya sabır diyerek susma zamanı sanırım..

Başkan dedi ki...

çok karamsarım bugün nedense....ama okuduklarımız veya gördüklerimiz bizi bu hale sokuyor..

istemezmiyim şimdi size : iyilik için yarışamların haberini vermeyi, istemezmiyim dünya için güzel şeyler yapıldığını söylemeyi, istemezmiyim geleceğin iyilik ve güzellik adına garantide olduğunu müjdelemeyi...

kim istemezki değilmi...öyle bir gün gelirmi acaba çok merak ediyorum...

Başkan dedi ki...

ah küçük yeşil marslılar kaçırmadınız gittiniz beni...

mavigün dedi ki...

Hikaye

Dudak Okuma 1. bl.


Her şey nasıl başlamıştı bilemiyorum, nasıl duygularım bu aşamaya gelmişti. Bir türlü anlayamadığım bu durum gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. Düşüncelerimin çoğu onunla ilgili idi. Onu aklımdan bir türlü atamıyordum. Aslında hiç ilgimi çeken tiplerden değildi. Yaşı benden bayağı büyüktü, uzaktan bakıldığında sahil kasabalarına teknesiyle hava atmaya gelen birine benzese de yanına yaklaşıldığında o bal rengine yakın kahverengi gözlerindeki içtenlik ile sinir bozan bir havası vardı. Genellikle teknesiyle gelen, hele hele genç gruplar halinde marinaya gelenlerden hep uzak dururdum. Fakat onunla karşılaştığımda bakışlarında ki içtenlik beni kendisine çekmişti.

Oturduğumuz evin önünden geçen dar sokaktan aşağı doğru sallanıp sağa kıvrılca denizle buluşur, sakin bir yer olduğu için de tüm kızlar buradan denize girerdik.

Geçen gün kumsalda oturmuş kitap okurken bir teknenin yanaştığını görünce şaşırmıştım, bu koyu yabancılar pek bilmezdi. Açıkçası bizde bu durumdan çok hoşnuttuk. Biraz uzağımda teknenin demir attığını görünce huzurum kaçtı. Kalkıp uzaklaşmak istedim ama nedense yapamadım. Elimdeki kitaba gömülerek okumaya devam ettim, fakat bir türlü dikkatimi toplayamıyor, aynı sayfayı defalarca okumama rağmen anlayamıyordum ki, yumuşacık melodik bir sesle irkildim.

-"Merhaba! affedersiniz korkuttum galiba, beni gördüğünüzü sanmıştım..."

Yanılmıyordu, onu görmüştüm her kulaç atışını saymıştım ama yanıma gelip benimle konuşacağı aklıma bile gelmemişti. Bu güne kadar yabancılara hep mesafeli durmuştum. Bu yüzden arkadaşlarım bana buz perisi lakabı takmıştı. Nedense bu yabancı beni ürkütmemiş, sıcacık gülümsemesiyle içimi huzurla doldurmuştu, bal rengi gözlerinin içinde yitip gitmiştim ki kendime geldim, kızararak;

-"Şey...Yani...Ben karaya çıkmanızı beklemiyordum da..."

Gülümsedi, niye bu kadar güzel gülerdi ki bir insan, her şeyi beni kızdıracak kadar sıcacıktı ben buraların bu sıcak iklimin kızıydım ama hava hiç bu kadar boğucu gelmemişti. Ve bir yabancıyla sohbet ettiğimin ancak farkına varmıştım. Kaçar gibi uzaklaşmak istedim, ama ayaklarım beynimin komutlarına uymuyordu...

-"İsmin ne" diye sordu. Söylememem gerekiyordu ama sesinde öyle bir yumuşaklık vardı ki irademi ve tüm direncimi yok ediyordu.
-"Hazan, ismim Hazan" dedim ve pişman oldum, neden durup dururken bu adama adımı söylüyordum ki.
-"Hazan mı, Neden Hazan?"
-"Neden Hazan... Ne bileyim Hazan işte..."dedim.

Gülümseyerek bana doğru bir adım attı;
-"Senin gibi yüzünde güller açan birine hüzün mevsimi hiç yakışmamış senin adın bahar hem de gülbahar olmalıymış..."

İçimden, buyrun bakalım, bir yabancı ukalalığı daha, benim annem babam bilmiyordu sanki bana neyin yakışıp yakışmayacağını diye söylenmeye başlamıştım. O kadar kızmıştım ki;
-"Sizi ilgilendirmez" gibi bir şeyler söyleyip hızla eve koştum arkama bile bakmadan...


O gün ürkek bir ceylan gibi benden kaçışına bakarken huzur arayan ben nedense onun herhangi biri olamayacağını da anlamış birden huzurum kaçmıştı bile.

Başkan dedi ki...

hehehe ablacım nerden buldun bunu bakim...çok hoş ama çok romantik ya beni bozar bu kadar romantizm, alışık değilim:)

seval dedi ki...

Kankacim cok sag ol, ne hos bir sürpriz oldu bu paylasimin, Hazan´in hikayecigini ilgiyle takipteyiz... :)

mavigün dedi ki...

2.bl.


Yıllar önce okulda tanıştığım bir arkadaşımdan sağır ve dilsiz alfabesini ve dudak okumayı öğrenmiş, hafta sonları engelli çocuklar rehabilitasyon merkezinde gönüllü olarak çalışmıştım. Dudak okumayı bildiğim için arkadaşlarım bu özelliğimden zaman zaman faydalanmak için zorla yanlarında sürüklerlerdi. Anlaşılan sıra Zehradaydı, çıktığı çocukla 2 yıldır konuşuyorlardı. Zehraların evi, denizi aynı zamanda da liman kahvesini görüyordu. Sevdiği çocuğun kahveden çıkışını bekleyip elime tutuşturduğu dürbünle ne konuştuğunu ona anlatmam için yalvarıyordu. Bu bana biraz hırsızlık, insanların başkalarıyla ya da kendileriyle konuşmalarını orta yere saçmak gibi geliyordu.
Kızlar; -"Ne var bunda kız, Allah günah yazmaz." diyorlardı.
Bazen, ben mi akıllıyım onlar mı çok aptal anlayamıyordum. Hepimiz aynı okula gitmiştik hocalarımız bile aynı idi. Hepimize aynı şeyleri öğretmişlerdi. Ben neden hep okumak istemiştim de bunlar ha bire liman kahvesinden çıkacak delikanlıların dudak aralarında kalmıştı hayatları. Hoş benim de babamın iki dudağının arasında değildi sanki, okumuştum da ne olmuştu öğretmen çıkmış atanmış, fakat bir türlü babamı ikna edip görevime başlayamadım. Ne demekmiş kız başına köyde beldede öğrenmenlik yapmak. Oturaymışım oturduğum yerde, kızı gözünün önünde olmalıymış. Sen de gel dediğimde ise düzenini bozmaya yanaşmıyordu bir türlü...

Zehra'nın -"Çıkıyorlar Hazan, Hazan hadiii..." demesiyle ne iş için nerde olduğumu hatırladım. Zehra'nın yavuklusu liman kahvesinden arkadaşıyla çıkmıştı. Dürbünü gözüme götürerek ağız hareketlerine dikkat kesildim. Seyrettikleri maçın kritiğini yapıyorlardı. Gözümü dürbünden ayırmadan Zehra'ya; -"Seyrettikleri maçın pozisyonlarını konuşuyorlar" dedim.
Zehra; Ah Hazan'cım sendeki yetenek bende olacaktı var ya, off offf... sonra...
İkili yürüyerek konuşmaya devam ediyordu.

-"Ne iş olum, annemler konuşurken duydum, önümüzdeki hafta sonu Zehra'yı istemeye gidecekmişiniz"
-"Yok be oğlum, ben Zehra'dan çoktan geçtim, ben şu okullu Hazan'ı istiyorum artık. Geçen gördüm bizim sıska Hazan bir içim su olmuş...

Birden donup kalmıştım, demek liman kahvesinde beni konuşuyorlardı.
-Okullu Hazan- demek adım kahvede gençlerin arasında böyle dilleniyordu.
Sabırsızlanan Zehra'ya ne diyecektim, insan böyle bir şeyi nasıl anlatabilirdi ki.
Bu arada gençler yabancıyla karşılaştılar. 15 gün olmuştu görmeyeli. O yanından kaçtığım günden sonra bilhassa marinaya gitmemiştim onunla karşılaşmamak için.
Neden...
Neden olacak siniğr bozucu bir adam...
Allah'tan yabancıyı gören Zehra'nın ilgisi dağıldı ve konuşmalar unutuldu. Keşke ben de unutabilseydim...
Yabancı durup gençlerle tokalaştı, gençlerin sırtı bana dönüktü, yabancı kafasını kaldırıp olduğumuz yere bakınca bir an beni gördüğünü sandım, o panikle dürbünü bırakıp arkaya saklandım.
Zehra: -"Ne oldu hazan?"
-"Yok birşey bir an bizi gördü sandım"
Kızlar kıkırdayarak kendi aralarında koyu bir sohbete daldılar...

Bu kadar sıkıntım yetmezmiş gibi başıma birde Mehmet derdi çıkmıştı.
Babam zaten öğretmenlik yapmama karşı çıkıyordu, birde iyi bir kısmet çıkarsa-ki babama göre Mehmet iyi bir kısmetti- beni anında başgöz ediverirdi.

-"Kızlar ben gidiyorum" diyerek kapıya yöneldim.
Zehra; -"Hazancım nereye, bir şey söylemedin henüz"
-"Konuşmadılar Zehra ben ne söyleyeyim, geç kalmamam gerek annem merak eder"


devamı var...

Başkan dedi ki...

al işte röntgenci hazan, hemde dürbünle, hiç yakışıyormu senin gibi bir kıza o hareket, arkadaş baskısıyla bile olsa yapmayacaksın kardeşim:)

bugün muhalefet olma niyetindeyim.....ablacım sen yaz güzel hikaye, bende kritiğini yaparım arada:)

mavigün dedi ki...

bl.3

Zehraların evindeki olaydan sonra her gün bir bahane ile marinadan geçmeyi adet edinmiştim, adet demesem de ayaklarım beni götürüyor desem güleceksiniz, ama valla öyle oluyordu. Mesela bir şey almak gerektiğinde, marinaya yakın bir dükkandan alabilecekken oraya en uzak dükkana gidiyordum ama sonra ne oluyorsa oluyor birden kendimi onun teknesinin önünden geçerken buluyorum. Ve her seferinde bana gülümserken. Neredeyse yabancının efsunlu olduğuna beni büyülediğine inanacam.
O kadar sık karşılaşmaya başlamıştık ki artık aramızda merhabalaşmalar başlamıştı. Dikkat çekmesin, dedikodu çıkmasın, babamın kulağına gitmesin diye de hemen uzaklaşıyordum.

Bugün de öğleden sonra ona görünmeden marinadan uzaklaşmak istemiştim. Aslında onu görmeden duramadığım için kızıyordum, kendi duygularımı çözmeden onun etki alanına girmek istemiyordum. Sanırım onda beni hem çeken hem de iten bir durum vardı. Fakat kaçmakta geç kalmıştım, beni görmüştü. Yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Aslında oldukça yakışıklı bir adam sayılabilirdi, bilhassa gülümserken.

-"Merhaba"
Cevap vermeden yürümeye devam etmeyi düşündüm bir an ama o kadar kabalık yapamazdım, ne de olsa bende uyandırdığı hisler onun suçu değildi. Aslında bazen benim duygularımdaki gelgitleri anlayıp içten içe benimle eğlendiğini bile düşünüyordum. Yok yok bu böyle olmayacak, en sonunda kendimle konuşmaktan aklımı kaçıracağım. Tüm bunları düşünen sanki ben değilmişim gibi merhabasına gayet sakin bir şekilde;

-"Merhaba" dedim.
Konuşmayı sürdürecek gibiydi;
-"Nereden böyle cankız?"
Her gün değişik isimlerle hitap etmekten hoşlanıyordu, bazen cankız bazen kasırga bazen de sarmaşık diyordu bana.
Neden böyle seslenmek istediğini hiç anlamamıyordum, sormaya da çekiniyordum, hem benim bir ismim vardı canım o ne demeye söylemiyordu ki?

-"Ne o cankız, içinden gene kime söyleniyorsun?"

Al işte, birde içimi okumaz mı? Bu adamda bir gariplik var diye boşuna demiyordum. Efsunlu tam ona biçilmiş bir ad idi. Hem madem o bana her gün değişik isimlerle sesleniyordu bende ona efsunlu diyebilirdim. Geçenlerde yolda ninem rastlamış. Eve gelince yolda bir yabancıya rastladım, genç bir adam, sanki gözleriyle insanın içini okuyor, kimin nesi acep demişti de herkesi güldürmüştü. Ben de nineme katılıyordum, bu herkesin içini okuyordu. Ürperdim, ne kadar haklıymış ninem.

-"Yok öyle bir şey bunu da nerden çıkardınız" dedim.
-"Pekala, öyle olsun kasırgam öyle olsun, sen ne dersen odur" derken bile dudaklarındaki kıvrımlar başka bir şey söylüyordu, hem ben nerden senin kasırgan oluyordum, kasıgaymış, adı ne acaba sorsam mı diye düşünürken;

-" Sor ne sormak istiyorsan sarmaşığım."

Yok yok ah kafama edeyim, bu söylediklerini başka yerlerde söylerse diye bir telaşa kapıldım bu seferde.
Sakin bir sesle devam etti yabancı;

-" Hayır Hazan, sadece seninle konuşurken, sana seslenmek istediğim gibi sesleniyorum merak etme."

Ben farkında olmadan seslimi düşünüyorum acaba diye korkmadım değil ama birden;

-" Adın ne?" dedim işte nihayet sormuştum....
-" Ne yapacaksın ki adımı, bana mı sesleneceksin?"

O kadar kızmıştım ki gücümün yeteceğini bilsem hemen şuracıktaki denize atardım onu...
-" Yok yok cankız, hemen kızma öyle, bana seslenmene çok sevinirim. Hem belki aramız düzelir."

Sanki aramızda bir şey varmış gibi, ama hata bendeydi, ne vardı ki kim olduğunu bilemediğim bu yabancıyla konuşacak. Tam dönüp gidecektim ki;

-" Ekin" dedi "benim adım Ekin, sarmaşık..."

-" Sen benimle neden böyle hep, şeeyy yani, nasıl desem... alay eder gibisin."

-" Demek öyle düşünüyorsun" dedi ve ben ne olduğunu anlamadan arkasını dönerek motorunu çalıştırdı ve denize açıldı. Arkasından bakakalmıştım...

Allahım bu adam ne garipti kendisi dünyaları söyler biz gülüp geçeriz, biz bir kere bir şey diyecek olduk küstü gitti...

devamı var

Başkan dedi ki...

vay beee, işller iyice kızıştı, durum hazan için hiç de hayra alamet değil, bunun sonu kara sevdaya varır ki sormayın gerisini..Hazan ya verem olur bu aşkla ya da kanser,

bu kesin rüyadır, gerçek hayatta ne arar böyle şeyler ya:)

ya ablacım sorumu kabalık olarak algılama ama alıntımı yoksa senin eserin mi ?

mavigun41 dedi ki...

Herkese merhabalar..
no name benden yeni yayın dönemi başlıyor abla diyince bende onu kırmadım hem kafam dağılsın hemde size bir hoşluk olsun istedim.
özellikle yayınlama hakkını no name verdim.
o yayınlamaya değer gördüğü için öncelikle kendisine teşekkür ederim.

ve..
sevgili başkanım
alıntı değil yani ablanın ellerinden çıktı.
senin romantikliğin bozacağını bilirim ama benimde bu günlerde ki ruh alemime ver..


sevgili Başkanım..
hazan ve ekin bu romantikliğini bozacak aksiyonda sana yakışır..

bak bu nikotin eksikliğinde
neleri vurup kırmak istersin kimbilir...

hadi başkan kim tutar seni..
hazan ve ekin i
gerçek dünyaya döndür..

Tabii bunu yazarken BBO unutmuş değilim..
bir surc-i lisan ettimse af ola..
sevgilerimle..

Başkan dedi ki...

burda kesiyormusun hikayeyi ablacım...benim dediklerim yüzündense biliyorsun ben gevezeliğe vurdum işi, kırmadım umarım...ama inan mükemmel gidiyordun...oo bana bırakırsan bu nikotin kriziyle kan gövdeyi götürür emin ol...benmce hayatının hatasını yaparsın bana bırakırsan:)

seval dedi ki...

Kankacim ellerin dert görmesin, yüregine saglik! Ne güzel bir baslangic yaptin, merakta biraktin, hepimizi sevindirdin, heyecanlandirdin... :)

mavigun41 dedi ki...

canım başkanım
ne kırılması güzel kardeşim
sadece reyting kaygısıyla biliyorsun tüm romantiklik ilk bölümlerde veriliyor ondan sonra gelsin aksiyon..
(Eh aksiyonda başkan dan sorulur)
Bu hikayecik kendine göre bir yerde bitiyor..
fakat bilirsin ki her biten bir şeyden yeni bir şey doğar..

HERKESE İYİ AKŞAMLAR

Başkan dedi ki...

hehehe sen az uyanık değilsin hani ablacım, tamamiyle raitinge oynuyorum diyorsun yani:))

yok ama ablacım be tarz değiştirdim, kademe yükselttim, artık benim yazdığım senaryolar +25 kategorisine giriyor, rtük öyle emir verdi bana, fazla şiddet içeriyorsun dediler yüzüme açık açık:))

seval dedi ki...

Herkese iyi aksamlar, iyi dinlenmeler, iyi geceler...

Başkan dedi ki...

iyi akşamlar ablacım..

bende müsade isteyeyim artık, biraz hava almam lazım...krizim nüksetti...bilmeyende beni delilik krizi geçiriyorum sanacak....bilmeyen dostlar şöyle izah edeyim , ben zaten kronik deliyim o konuyla ilgili kriz geçirmem imkansız, bahsettiğim kriz nikotin krizi kapiş...

çenem düştü gene yahu biri beni sustursun..

iyi akşamlar,bereketli iftarlar,keyifli geceler dotlar...

yazılmışsa yarına da nefes alabilmek, görüşmek dileğiyle..

sevgiyle-sağlıkla-dostlukla-mutlulukla- kısaca canınız nasıl istiyorsa öyle kalın dostlarım..

Kaya dedi ki...

Merhabalar

Mavigun ablam uzun uzun yazmissin ama simdi oruc kafayla okumayi gözüm yemedi aksama iftardan sonra üzerinden gececem insallah, ellerine saglik

iyi aksamlar

Kaya dedi ki...

Ablacim yüregine saglik
süper olmus, digerleri gibi
devamini da okumak icin sabirsizlaniyorum, cok akici yazmissin, ellerine saglik

Hayirli geceler

Adsız dedi ki...

arkadaşlar BBO benim hep hatıralarımda kalacak. ilk defa bu dizi yayından kaldırıldığında 4. sınıf üniversite öğrencisiydim ve ıspartadaydım. çılgınca bu siteyi ziyaret ediyor hergün yeni bir gelişme olup olmadığına bakıyordum.aradan 2 yıl geçti okul bitti, öğrencilik bitti ve ben öğretmen oldum ve şuan ağrı'dayım. tek değişmeyen şey dizinin devam etmemesiydi. murat aras birol güven atılgan gümüş mine tugay ve diğerleri hayatlarına başka senaryolarda devam ettiler ama biz hala BBO dayız. sizi bilmem ama ben hayatıma başka bi dizi sokmadım sokmayı düşünmüyorumda. bugun 1. ve 2. bölümlerin tekrarlarını izledim.zaten şimdide sahur yapcam. Allahtan hayırlısı artık. herkes kendine ii baksın. son bir not daha bu diziyi seven ve seyrederken zevk alanların kaliteli ve duygusal insanlar olduklarını düşünüyorum benim gibi:))) ii geceler

no name dedi ki...

Günaydın...

Güzel bir gün olur inşallah...

Hayırlı cumalar...

no name dedi ki...

Adsız kardeşim, seni hatırladım...
hatta bir ara bir müzik alışverişi gibi bişi olmuştu...
öğretmen çıkmana sevindim,
siteye ara sıra uğrarsan seviniriz...

no name dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
mavigün dedi ki...

işte 4. bölüm.
dudak okumaya devam...

Garip adam nineme göre de bana göre de efsunlu adamın denize açılmasından tam bir ay sonra idi. Günlerimi kah onu düşünerek kah onu düşünmemeğe çalışarak geçiriyordum. Bir gözüm işte ise bir gözüm hep denizdeydi, öyle ya kimseye bir şey demeden öyle motoru çalışıtırıp gitmek mi olurdu. Tamam o gitmişti de bana ne olmuştu sanki biri içimdeki neşeyi- gerçi okulumu bitirip geldikten sonra o da çok azdı ama- söküp almıştı. Anlayamıyordum yaa... Kasabanın kızları kıkır kıkır gülüp benim şehirden gelen yazlıkçıların birine abayı yaktığımı söyleyip duruyorlardı. Sevgilim yazlığını kapayıp gidince ben bir yasa girmişim. Kızların şakalarını ciddiye alan anam beni bir kere sorguya bile çekmişti. Efendim dikkatli olmam gerekiyormuş zaten okullu olduğum için kısmetim çıkmıyormuş, birde yalan yanlış dedikodularla uğraşamazmış...

Zehra ise hâlâ Mehmet'ten haber bekliyordu. Bir şey değil kız başka kısmetlerinden oluyordu. O günden sonra arada çağırsa da dudak okumaya, Allahtan Mehmet bir daha bir şey dememişti. Ben bile bunun o gün için öylesine söylenmiş bir söz olduğuna kendime inandırmıştım ki akşam yemeğinde babamın annemle fısıldayarak bir şey konuştuklarını görünceye kadar. Ne yapardım Tanrım ben... Birden yüreğimi bir telaş kaplamıştı sanki efsunlu yabancı yani Ekin geri dönmemişti. Hiç mi gelmeyecekti... Böyle düşününce hepten moralim bozuluyor daha çok içime kapanıyordum. Son zamanlarda kızlarla da konuşmaz olmuştum. Bazen geldiğini rüyamda görüyordum. Gece yarısı uyanıyor denizi seyrediyordum. Bir gece ninem yanıma yaklaştı;
-"Kızım nedir bu halin, denizden kocasının gelmesini bekleyen kadınlar gibisin. Hazan hepten zayıfladın soldun be kızım, bir derdin mi var."
İçimden, "ah be ninecim ben de ne olduğunu bir bilsem" diye geçirdim. Nineme;
-" Öğretmenlik yapamıyorum ona üzülüyorum ninecim" dedim. Böyle söyleyince ninem derin bir nefes aldı.
-" Aman kız, ben ne bileyim, bu kızların dediği doğru buraya gelen gençlerden birine gönlün kaptırdın sandım, amaan boşver sen öğretmenliği, bak seni Mehmet istiyormuş, hani şu belediye başkanın oğlu, ne yapacaksın üç kuruş öğretmen maaşını"
Der demez, söylememesi gereken bir şeyi ağzından kaçırdığını anladı...

-" Ne diyorsun ninem sen! O Zehra ile sözlü gibi."
-" Yok canım ne sözü, aralarındaymış öyle aileye gidip istenme filan yok, hem sen bu işleri büyüklere bırak."

Ninem çıktıktan sonra uykum iyice kaçmıştı. gelmesini beklediğim bir türlü gelmiyordu. Neden beklediğimi de bilmeden içimde bir umut denize bakıyordum. İşte o zaman anladım ki ben ona aşık olmuştum efsunlu yabancıya...

*************************
Bitmedi

eylem dedi ki...

Günaydınlar

hayırlı cumalar...

mavigün ablacım yazdıklarını birazdan okumaya başlıyacağım
şimdiden ellerine sağlık diyeyim

kolay gelsin...

seval dedi ki...

Herkese günaydin, güzel bir gün olsun insallah hepimize, her nerelerde yasiyor, nelerle ugrasiyor, kimler icin veya kimlerle savasiyorsak...

Bugün metereoloji uzmanlari her zamankinden daha fena yaniliyor olsunlar mesela, Istanbul ve cevresinde beklenen siddetli yagmur yagmasin, can yakmasin, yeryüzünde,hic bir yerde kalles mayinlar patlamasin, gencecik cocuklar ölmesin, bugün aci haberler gelmesin...

New-York´ta yasanan inanilmaz felaketin 8. yildönümü bugün, insanoglunun sinir tanimayan acimasizliginin böyle bir örnegini Allah bir daha göstermesin...

Sinavlar hepimize kolay gelsin...

seval dedi ki...

Kankacigim ellerine, yüregine saglik! Hazan´in hikayesi ayni tad ve kivaminda devam ediyor, üstelik o ailesine ragmen karsisina ASK cikiyorsa kimbilir daha neler neler olacak? Simdilik kesin olan bizim burda "Devamini Bekleyenler!" oldugumuz... :)

Başkan dedi ki...

günaydınnn dostlar

günaydın dünya

günaydın...

mavigün dedi ki...

5, bölüm

Bir ay olmuştu sahilden uzaklaşalı. Dönmek istiyor muydum bilmiyorum? Kendime defalarca korkaksın sen korkak! Diye bağırıyordum. Onu ilk defa o koyda gördüğümden beri kaskatı olan yüreğim çözülmüştü sanki. Onu her gördüğümde yüreğimde fırtınalar kopuyordu. Unuttuğum, unutmak için uğraştığım her şeyi tekrar bana yaşatıyordu. Bana yaşam zevkini geri vermişti ve yaşadığımı hissediyordum artık. İşte tam böyle bir durumda beni yanlış anlamasına mı yoksa benimle ilgilenmesindeki manayı benim büyütmem mi bilmiyorum ama dönmek için cesaretim olmadığı da bir gerçek.

Kendime defalarca "Ne olmuş dedim, yürüyüp gideceğine alay etmediğini söyleseydin"
Nasıl derim ki: "Sen farkında değilsin ama benim yüreğimde bir kasırga, içime sarılan bir sarmaşık ve canımın cansuyu olduğunu sana nasıl anlatırdım." Bazen karşısına dikilip söylesem diyorum. Bazen gözlerinde içimi ısıtan bir bakışa rast gelip umutlanıyorum, bazen gözlerindeki başka biriyle hararetli konuşmam esnasında beni kıskandığını bile seziyorum. Fakat esas ben onun Hazan'ıyım. O ise benim baharım. Hep bu yüzden. Hayatımın kırk beş yılını deviren ben yarım hayat görmüş birine nasıl derim ki; "Sen benim baharım, yazım ol." Aramızdaki bu fazladan yaşanmışlıkları neyle aşarız. Sevgi,aşk ama gel gör ki bende ki aşk da ondaki aşk mı? O gözlerinde ki beni görünce başlayan parıltı yanaklarına basan pembelik aşk mı? Yoksa içinin güzelliği yüzüne yansıyan birinin düşünceleri bu kadar kolay anlaşılırken onun beni efsunlu sanmasındaki merak mı?

Dönmek kolay da ya korkularım... Keşke tüm korkularımı şu köpek balıklarına yedirebilsem.
Ben ruhumdaki bu yaralarla yaşamak bu kadar zorken hiç günahsız bir perikızını kendi hayatıma nasıl sokardım? Zaten onun da bunu ne kadar istediğini bilmiyordum ya.

Bu sahil kasabasına, bir arkadaşım elindeki tekneyi satmak isterken tesadüfen karşılaşmamız sayesinde gelmiştim. Uzun bir aradan sonra İstanbul’a dönmüştüm...
99 depreminde Gölcükte gemi mühendisi olarak çalışıyordum. Depremde kaybettiğim eşim ve biricik kızımın acısı beni rüzgarın önüne katılmış kuru bir yaprak gibi oradan oraya sürüklemişti. Aradan geçen on yıldan sonra 45 yaşıma gelmiş hasrete dayanamayarak yurduma dönmüştüm.
Gemiler, deniz. Hep iyi geçindiğim iki şey olmuştu hayatta.
Denize duyduğum özlemle Ortaköy de dalgın dalgın denizi seyreder, boğaz havasını ciğerlerime doldururken arkamdan gelen bir sesle irkildim;
-"Ekin!"
Başımı çevirdiğimde ünversiteden eski bir arkadaşım karşımda duruyordu. Türkiye ye döndüğüm ilk gün beni tanıyan birine rastlamak beni huzursuz etse de hemen kendimi toparladım.
-"Ekin sen ha! Hiç aklıma gelmezdi seni göreceğim."
Benim de dedim içimden.
-"Bu gün hafta arası, bu saatler sakin olur, gel oturulalım şöyle."
Sakin dediği yere baktığımda şaşkınlığımı anlayarak;
-"Oğlum biz bu haline sakin diyoruz, hadi gel." diyerek kolumdan çekti. Aslında hiç sohbet havamda değildim ama arkadaşımın coşkusunu da kaçırmak istemiyordum. Birer çay söyledikten sonra başladı anlatmaya. Parayı bulunca, 45 inden den sonra bir deniz tutkusu gelmiş, bir tekne almış. Şöyle ufak birşeymiş, hafta sonları bazen balığa çıkyormuş, bu aralar kızlar arabadan çok yat gezmelerini seviyormuş.

-"Kardeşim bu yaşına gelmişsin daha evlenmedin mi?" diye sordum.
-"Evliyim ne olmuş, evlilik başka bu başka, sen ne yaptın, Aslı'dan sonra var mı hayatında birisi?"
-"Hayır Aslı'dan sonra uzun süreli bir ilişkim olmadı hiç."
Biraz mahcup bir ifadeyle;
-"Kusura bakma" dedi
-"Önemli değil, ben atlattım, sen beni bırakta devam et" dedim.
Bu tekneyi almış ama gel gör ki bir iki defadan fazla kullanamamış bile. Karısı başının etini yiyip duruyormuş sat şunu diye, karısı ondan şüphelenmiş bu yüzden elden çıkartması gerekiyormuş ama teknesini sevdiği için tanıdık biri alsa sevinecekmiş...
-"Ya Ekin sen denizci ve gemicisin oğlum sen alsana şunu, uygun bir şey yaparım sana kurtar beni bu dertten"

eylem dedi ki...

Sitemize giren 100.kişi siz oldunuz başkanım tebrikler...
buna karşılık sitemizin size hediyesi bir paket nikotin:))

zaten krize girmiş başkanım oruç oruç ben neden bahsediyorum cık cık cık...
hediyemiz iftar yemeği kazandınız
tek bir şartımız var yemeğe bbo ailesinide götüreceksiniz giderken
tek başınıza giderseniz yemeği vermiyorlar aç kalıyorsunuz..:)

hayırlı olsun tebrik ediyoruz...

eylem dedi ki...

piştii oynamayalı uzun zaman olmuştu:)

eveet 5.bölüm gelmiş bakalım bakalım...

no name dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
mavigün dedi ki...

5.bölüm uzun geldi site kabul etmedi...
kesmek zorunda kaldım...
beşinci bl.devamıdır efendim...



On yıl sonra ülkeme geldiğim ilk gün, daha ailemi bile görmeden neden bir tekne almak istediğimi hiçbir zaman kendime açıklayamayacaktım. Üç saat sonra tüm parasını bir tekneye yatırmak için el sıkışan kendime şaşmaktaydım.

Teknenin Datça marinasında demirli olduğunu da el şıkıştıktan sonra öğrenecektim.
Böylece Datça ya doğru yola çıkacacağım belli olmuştu. O zaman anladım annem ve babamı hemen görüp gitmem için geçerli bir bahane aradığımı.

devamı var

eylem dedi ki...

teşekkür ediyoruz ablacım :)
ellerine sağlık

Başkan dedi ki...

eylemcim ne diyorsun sen Allah aşkına, nikotin falan, tam da öğle vakti, tam da nikotinin beni benden aldığı vakit...:)

ablacım sağolasın , ne güzel geldi güne yazdıklarınla başlamak....

eylem dedi ki...

Adamın biri bir gün yolda giderken bir çocuk görür ve çocuğu çok
sevimli bulur; çocuğa:
– Senin adın ne?
Çocuk tam söyleyeceği sırada:
– Dur ben tahmin edeyim, diyerek sözünü keser, ama ipucu olarak
baş harfini söylemesini ister.
Çocuk:
– Y der, adam başlar saymaya...
– Yasin?
Çocuk başını sallar.
– Yusuf?
Çocuk yine başını sallar.
Adam y harfi ile başlayan tüm isimleri sayar, çocuk her seferinde
başını sallar. Adam iyice sinirlenir ve kız isimleri de saymaya
başlar; çocuk yine başını sallar. Adam en sonunda:
– Bilemedim. Ne lan senin ismin? der.
Çocuk cevap verir:
– Yamazan :)

eylem dedi ki...

Bizi de yedirirsin!

Eskiden toplu ramazan yemeklerinde,
iftar ziyaretlerinden artan yemekleri,
yemek masasına hizmet eden gençler
yermiş Yani artan yemekler onların
hakkı imiş. Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata “Çorbayı arttırmayın israf haramdır
Yemeği bitirmek sünnettir” der
Böylece çorba tamamen biter
Sıra sebze yemeğine gelir, hoca yine
“arttırmayın sünnettir” der yemek biter
Sıra pilava gelir, tatlıya gelirHoca "sünnettir"
diyerek, her şeyi cemaata yedirir ve hizmet
yapan çocuklar aç kalırlar Yemekten sonra
hocanın ellerini yıkaması için su döken
hizmetli çocuklarla hoca şakalaşmak ister
“balam sizin adınız ne” der
Çocuklar “Farz hoca efendi” derler
Hoca “ balam hiç farzdan ad olur mu?” der
Çocuklar da “olur ya, sünnet diyelim de
bizi de cemaata yediresin öylemi ?” derler…

no name dedi ki...

kankacım ne güzel fıkralar bunlar, yüreğine sağlık...

eylem dedi ki...

evet biraz gülümseme olsun dedim şu günlerde
beğendiysen ne güzel kankacım

iyi akşamlar...
kendinize iyi bakın

seval dedi ki...

Güle güle Eylemcim, gülümsemelerle git, bize hediye ettiklerin icin ayrica tesekkürler... :)

Benim de bu haftanin son is gününde sayili dakikalarim kaldi, birazdan cikiyorum insallah bürodan, evime dogru yol almak üzere. Herkese iyi bir hafta sonu tatili diliyorum, iyi dinlenmeler, her türlü güzellikler..

Saglicakla, sevgiyle kalin..

Başkan dedi ki...

bu fıkrayı dolanırken gördüm...kimseye nispet oldun diye değil inanın,hoşuma gitti sadece


Bir GS’li, bir FENERLİ ve BJK’li Arabistanda yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar.... Mahkemeye çıkarılırlar... karar İDAM... itiraz ederler ve karar ömür boyu hapis cezasına çevrilir. Ama o gün bayrama denk geldiği için Prens Hazretleri cezayı kaldırıp hepsine 20 kırbaç ceza verir. Bizimkileri sempatik bulduğu içinde bi kıyak daha yapıp herkese cezasını hafifletmek için bir istek hakkı tanır...
BJK’li: "Sırtıma bir yastık bağlayın" der. 10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.
Uyanık FENERLİ bunu görünce "Sırtıma iki yastık bağlayın " der. Ama iki yastık bile 10 kırbaca dayanamaz.
Sıra GALATASARAYlıya gelince Prens Hazretleri: "Bak GALATASARAYLI sana acıdım. Süper Ligi kaçırdınız 100’üncü senenizde başarısız oldunuz,hekemlerden çektiniz. Bu yüzden sana iki istek hakkı veriyorum"
Peki der GALATASARAYLI:"O zaman bana 40 kırbaç vurulsun". Herkes şaşkına döner.
Prens Hazretleri:"peki ikinci isteğin nedir?" diye sorar...
GALATASARAYLI pis pis sırıtarak " FENERBAHÇELİYİ sırtıma bağlayın" der...

no name dedi ki...

güzel fıkra, sağol başkanım...

Adsız dedi ki...

Sultan en güvendiği adamını Arabistan a hünkar göndermiş.
Hünkar, Arabistan da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama alta donları yok. Bir rüzgar esti mi, manzara felaket! Haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp, hapsedilecek. Aradan günler geçmiş Arabın bir tanesi don giymemiş ve ilk rüzgarda olay fark edilmiş. Kadı huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş:

- Adın?
- Aptülmecit
- Baba adın?
- Aptülleziz
- Evli misin?
- 5 tane karım var!
- Kaç çocuğun var?
- İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden13, beşincisinden 18 tane.

Kadı kararını vermiş ve söylemiş:
- Aptülleziz ğlu,Abdülmecit’in,don giymeye vakti olmadığından beraatine karar verilmiştir!

:::::::::::::::::::::::::::::::::::

Lazın biri bir gün içindekilerin hepsinin Kayserili olduğu bir uçağa biniyor.Uçağın pilot bir anos yapıyor."uçağımız düşmek üzere lütfen gereksiz eşyaları atın"herkes geereksiz eşyalarını attıyor.bir anos daha eliyor"uçağımız düşmek üzere lütfen bütün eşyalarınızı atınız" bütün eşyaları atıyorlar.bir anos daha geliyor "uçağımızın altı düşmek üzere herkes üste tutunsun herkes" tutunuyor ve uçağın altı düşüyor. ve son bir anos daha geliyor. "aranızdan bir kişi atlayacak yoksa uçağımız yere çakılacak" diyor. herkesin gözü lazın üstünde ve lazda" tamam ben atlarım ama hani alkış"..........

::::::::::::::::::::::::::::::::::

Üç sarışın, detektif olmak üzere polis teşkilatına müracaat etmişler. Yapılması icap eden bir sürü imtihandan birini idare etmek işi Komiser Kâzıma düşmüş. Komiser Kâzım birinci kıza beş saniye müddetle bir dosyadan çıkarttığı bir resmi göstermiş ve;
- Söyle kızım bu bir suçlunun resmi, bu adamın bariz ne özelliği var? Bunu ileride nasıl tanırsın?. Kız şöyle bir durmuş ve;
- Çok kolay adam tek gözlü. Komiser Kâzım resme bakmış ve;
- Kızım bu resim profilden, yani yandan çekilmiş, tabii tek göz göreceksin. Aynı resmi ikinci kıza gösterip aynı suali sormuş ve;
- Bana bak diye ilave etmiş, Doğru dürüst bir cevap ver. İkinci kız;
- Bu adamı tanımak çok kolay çünkü adamın tek kulağı var. Komiser Kâzım kızım diye bağırmış.
- Bu resim profilden dedik ya adamın suratının öbür yanını göremiyoruz, Onun için kaç gözü, kaç kulağı olduğunu bilemeyiz. Kâzım üçüncü kıza;
- Kızım lütfen akıllı bir cevap vermeye çalış, beni çıldırtma bu adamın bariz özelliği nedir, bu adamı ileride nasıl tanırsın? diye sormuş. Kız;
- Bu adam lens takıyor diye cevap vermiş. Komiser Kâzım şaşkın şaşkın resme bakmış, ama adamın lens takıp takmadığını bir türlü anlayamamış. Merak etmiş, adamın dosyasını açıp okumuş, dosyadaki bilğiye göre hakikaten adam lens takıyormuş. Komiser Kâzım üçüncü kıza hayranlık içinde;
- Aferin be kızım doğru bilmişsin, şimdi söyle bakalım bu adamın lens taktığını resimden nasıl anlayabildin?. Kız;
- Çok kolay tek gözlü, tek kulaklı bir adamın gözlük takacak hali yok ya...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::

Başkan dedi ki...

bu akşam iftarda ya bu var :

http://84.16.252.134/k/res/2006/10/20061021_1_1161436706_ki74.jpg


ya bu :

http://www.zeytintanesi.com/wp-content/uploads/2008/09/cimg0454.JPG


ya bu


http://3.bp.blogspot.com/_pTinfXNYz0U/SNYgB60fynI/AAAAAAAAA7Y/lW-r3jnZG5M/s400/IMG_0245.JPG

ya da bu var :

http://comu.gen.tr/Resim/koy/adCAM_0147%20(10).JPG

Başkan dedi ki...

bunlarıda beğenmezseniz lahmacun söylüyorum:)) bol ayranıyla

Başkan dedi ki...

mide ağrısı sebebiyle son 3 saatimi iki büklüm olarak geçirdim..malum orucuda bozamıyoruz...neyse az kaldı ya sabır..

veee başkanınız kaçar, biliyorum "kaçma Allahın emriryle git" diyeceksiniz ama kaçmak daha zevkli:)

mavigün ablacım o güzel hazan mevsimiyle bizleri sevndirdin teşşekürler senin için...

bazılarımız erken kaçtı ama olsun onlarada teşekkürler dostluklarını paylaştıkları ve sevgilerini esirgemedikleri için...

işi dolsyısıyla veya başka sebeple bugün katılamayanlarada kolaylıklar diliyoruzki bizlere katılsınlar...

ve ben Başkan , nam-ı diğer " Uzaydan Bile Çıplak Gözle Görülebilen Başkan" sevgiyle sağlıkla dostlukla kalın diyorum..

İYİ AKŞAMLAR--BEREKETLİ İFTARLAR--KEYİFLİ GECELER...

onemlideğil dedi ki...

fıkralar çok güzeldi yüreğinize sağlık

no name dedi ki...

aha iftar vakti geldi, ben kaçarım bugün çok acıktım yaa...

iyi geceler...

no name dedi ki...

günaydın
güzel bir gün olur inşallah...

mavigün dedi ki...

dudak okumaya devam,
-6. bölüm...kısa oldu biraz...
neyse 7.bölümü uzun tutarız...


*****
-"Hazan... Hazan... Neredesin" diye seslenen annesinin sesiyle kendine gelmişti.
-"Kızım nedir bu deniz sevdası sende bilmem ki? Bakıp duruyorsun ucsuz bucaksız bu denize... Nereye kadar be kızım..."

Annesi, her Hazan deyişte onun sesinin kulaklarında yankılandığını nasıl bilecekti ki, annesi Hazan diyordu o denize daha bir dalıyordu sanki. Ama son bağırışı karşısında öyle bir sıçramıştı ki elini ağzına götürüp damağını yukarıya doğru Kaldırdı,-"Hemen geliyorum" diye seslenerek...
-"Ne var anne!.."
-"Ne demek ne var kız, bunca iş var yapılacak sen geçmişsin denizin karşısına, tövbe tövbe...Seni gören denizden gelecek bir yavuklun var sanır."

İyi ki annem yüzüme bakmıyordu... Gerçi neden yüzüme ateş bastığını anlayamamıştım ama onun bu durumu fark etmemesi yüzünden rahat bir nefes almıştım. Aşık olduğum yoksa fark ediliyor muydu?.. Aman bende saçmalıyordum, aşık olduktan sonra bizim kıkırdayan kızlar gibi bütün hallerimi aşka yorar oldum...
O gelmiyordu, gerçek olan buydu...

devamı var

eylem dedi ki...

Günaydınlar

iyi hafta sonları
kolay gelsin..

Başkan dedi ki...

evet arkadaşlar normal ve akıllı bir insan olduğumu kanıtladım, nasıl mı ?

http://videogaleri.gazetevatan.com/7864_Buna-cok-sasiracaksiniz.html

Kaya dedi ki...

Merhabalar

Bu dudak okuma isi tutar..

Başkan dedi ki...

bir musluk bir havuzu 1 saatte dolduruyor...o yetmez deniyor ve bir musluk daha açılıyor ama değişen hiçbirşey olmuyor....havuz iki muslukla da 1 saatte doluyor...

peki bu nasıl oluyor ?

no name dedi ki...

normaldir, böyle şeyleri kafaya takmamak lazım.
boş ver musluğu başkanım,
akşama ne yiyecez ondan bahsedelim...

Başkan dedi ki...

hemen bi menü resmi hazırlayayım istersen no name...

ama sen benim tercihimi zaten biliyorsun..

kellepaça veya işkembe çorbasıyla açılış.....

güveçte pişirilmiş kurufasulye ama öyle etli falan değil , sade olacak....yanında bol soğan ve ayran....

pirinç pilavı, bulgur pilavıda makbuldür benim için

kemalpaşa veya tulumba tatlısı..

Güzel Allahımdan başka ne isterim...

..........sende bi menü yapta seçelim içinden, karmada yapabiliriz...arzuya göre ayarlarıız

no name dedi ki...

Başkanım yaptığın menüye aklı başında birisi itiraz edebilir mi?
şahane bir menü...
ağzım sulandı...

Kaya dedi ki...

Aksama ne yiyecez? can alici soru..

no name dedi ki...

ne tez akşam olmuş yaa
herkese iyi geceler
iyi tatiller

onemlidegil dedi ki...

merhabalar

no name dedi ki...

günaydın,
iyi pazarlar...

mavigün dedi ki...

gelen dudak okuma 7. bölüm

iyi okumalar...


**

Datça'dan uzaklaşmıştım. Bir ayı aşkın süredir Marmaris'teydim. Bu kendime verdiğim bir ceza idiyse...
Kendime neden ceza verdiğimi de anlamamıştım...
Artık dönmek istiyordum, onun derin deniz rengi gözlerinin içine bakmak istiyordum. Beynim onu düşünmeden duramıyor, düşündüğümde de onu hiç bırakmamak istiyordum. Aramızdaki yaş farkı beni ürkütüyordu, onun özlemleri, bekletileri karşısında ben hayata demir atmak isterken, o hayata açılmak istiyordu. Öğretmen olduğunu duymuştum. O mesleğini yapmak istiyordu. Ben ne istiyordum ki balıkçılık yapmak mı? Bu yüzden mi buralara gelmiştim...
Kafam çatlıyor binbir düşünceyle boğuşmaktan yorgun düşüyordum...

Bu gece teknede denizi seyrederken içim sıkıldı. Bir şey oluyordu, birden "Hazan" dedim. Bir şey vardı kesin...
Yüreğimde duyduğum bu sıkıntının bir nedeni vardı ve bu da onunla ilgiliydi. Tekneyi çalıştırdım. Sabah uyandığında beni görsün ve aynı şekilde gözlerindeki sevinç parıltısıyla baksın istedim...

****

Bitmez

Kaya dedi ki...

Merhabalar
iyi pazarlar
ablam süpersin..

no name dedi ki...

iyi akşamlar...

Kaya dedi ki...

iyi geceler

seval dedi ki...

Günaydin, hepimiz icin güzel bir günle baslayan güzel bir hafta olsun, asilacak zorluklar kolay gelsin...

no name dedi ki...

günaydın
güzel bir gün olur inşallah...

eylem dedi ki...

günaydın
yaşasın tatil...

bayram iznine ayrılıyorum, bayramdan sonra görüşürüz kısmetse...
herkesin bayramı kutlu olsun...

no name dedi ki...

kankacım iyi tatiller, iyi bayramlar...

mavigün dedi ki...

geldik 8. bölümeee

dudak okuma devam ediyor efendim, iyi okumalar...

***

Dün gecenin gerginliğini üstümden atamamıştım. Mehmet'lerin gelip beni istemesi, babamın da vermesinin üstünden tam tamına 1 ay geçmişti. Ekin'in gidişi ise 1 ay 15 gün. Dilim kopsaydı da "alay ediyorsun" demeseydim, ne olmuş alay etseydi de hep burada olsaydı... Belki, ne bileyim... Bendeki saçmalığa bak, "kendi kendine gelin güvey olmak" denir benimkine... Bir yabancı bana gülümsedi, bana isimler verdi diye beni alacak da götürecek mi sandın... Nah kafana...

-"Ne o kız, ne vurup duruyorsun kafana?"
-"Umrundaydı da"
-"Ne demek umurunda mı kızım, başına talih kuşu kondu diyorum sana. Neden anlamıyorsun?"
-"Ya Zehra'nın gözyaşları... Ben sevmiyorum bile Mehmet'i. Beni ne yapacak ki?
-"Allah Allah... Gönlü ona değil sana kaymış, hem öyle resmi toplantılarda okumuş kadın iyi olur diyormuş babası, okusaydı Zehra kızda..."
-"aman anne okumak için ağladığımı bilmesem iyi koca bulmak için okududuğuma ben bile inancam neredeyse."
-"Hadi hadi, yarın düğün var erkenden yat bakalım sen."

Yat demek kolay da yatmak kolay mı bakalım?..
O hâlâ gelmedi. Ben neden bekliyorum bilmiyorum...
İşte böylesi bir gecenin sabahıydı teknesinin geldiğini gördüğümde... Ne dün, ne yarın... İşte tam da bu gün geliyordu. Erken değilse de geç de kalmamıştı... Efsunlu yabancı kesin bir şey hissetmişti. En azından benim çok üzüldüğümü... diye geçirdim içimden. Birden içim aydınlandı, efsunlu bekli de benim üzgün olduğumu uzaklardan da hissetmiş olamazmıydı?..

*****

devamı var

seval dedi ki...

Vay canina! Tam en heyecanli yerinde de birakilmaz ki canim hikayecik! Kankacim yüregine saglik cok güzel yazmissin güzelim, iyi de okurlarina ettigin bu eziyet niye? :)

Eylemcim iyi bayramlar, iyi tatiller canim sana.

mavigun41 dedi ki...

herkese merhabalar..

eylemcim iyi tatiller güzel kardeşim..Tüm sevdiklerinle iyi
bayramlar geçirmeni dilerim.


sevgili kankacım,
Bilmeniz gereken hikayeciğin yayınlama hakkı
no name de olduğudur.Biliyorsunuz sitenin asayişi de kendisinden sorulur.
Bir bildiği vardır benim kardeşimin diyorum ben..
yani kankacım ben masumum anlayacağın heh heh..
''eziyet''tamamen site yönetiminden...

no name dedi ki...

yenisi gelmeden eskisi bitmez ki...

seval dedi ki...

Herkese iyi aksamlar diliyorum, saglicakla kalin...

müftah dedi ki...

iyi geceler aradaşlar...

seval dedi ki...

Günaydin canlar, serin ve hafif yagisli bir günü kucakladik, bizi isitacak, aydinlatacak günesi beklerken kolay gelsin...

no name dedi ki...

Günaydın...

Kadir gecemiz kutlu olsun...

Başkan dedi ki...

merhaba dostlar,
merhaba dünya,
merhaba...

gün güzel bir gün,kara kara bulutların esir aldığı son bir haftayı geride bıraktık,güneş gülümsüyor bugün...

gün anlamlı bir gün, gecelerin en kutsalını yaşayacağız hep birlikte...hepimiz ve tüm islam alemi için kutlu olsun bu mübarek gece..

evet bu güzel dilek yinelenecek herkes ve televizyonlar tarafından...

bu dilek bana hiç yabancı değil, geçen yıl da aynısını duymuştum, 5 yıl önce de aynı dilek yineleniyordu...10-20-30....50...100....daha da önceleri..

sadece söyleniyor ama bir türlü uygulanamıyordu nedense...hep insanlık için güzel şeyler dilendi ama insanlığın geldiği noktayı görünce yinelenen o sözün sadece lafta söylendiği,aslında söyleyenlerin sadece kendilerini çıkarlarını düşündükleri sonucunu çıkarıyorum bundan...tabi bu benim düşüncem...eğer kalpten inanarak söylenmiş olsaydı bu halde mi olurdu insan denen canlının bugünkü hali....

neyse bu güzel günün anlamına yakışır şekilde davranıp susayım,yoksa delleneceğim durup dururken..


SEVGİ,MUTLULUK-HUZUR ve DOSTLUK herdaim yanıbaşınızda yoldaşınız olsun.

Başkan dedi ki...

deriiiin bir sessizlik kaplamıştı ortalığı...işte o anın ahengini bozan şey cengaver kahramanımızın paldır küldür ortama dalmasıydı..

patavatsızca dalışı korku salmıştı ortamdakilere...n'oluyo edalarıyla bakıştılar birbirlerine, ama anlamsız bakışlardı etrafa atılanlar..

kahramanımız yavaşça yaklaştı tezgaha ve usulca söyledi barmene : "dostum,bana bir portakal suyu ver." kısa bir süre geçmiştiki :"vazgeçtim,sen bana karışık meyvesuyu yap."

dedi ve döndü ortamda kendisine kurtadam veya vampir ve hatta zombi görmüş gibi bakanlara..kendinden emin ve kararlı bir sesle :

" ne var ne bakıyonuz, dönsün herkes önüne,almıyım ayağımın altına"

daha sözünü bitirmemiştiki herkes zaten alması gereken mesajı almış ve dönmüştü önüne.

Cengaver kahramanımız meyva suyunu fondip yapıp hafifçe hareketlendi oturduğu tabureden kalkmak için,o an herkes eğdi başını önüne saygıdan,belkide korkudandı bilinmez o anı yaşamak lazım..neyse

hafif hafif kalktı ayağa cengaverimiz, kovboyumsu çizmelerinin çıkarttığı şıngırtı inletiyordu ortamı attığı her adımda, yavaş adımalrla vardı çıkış kapısına,kapıyı açtı ama bir anda döndü gerisin geriye, başını ağır ağır kaldırdı yukarıya doğru,şapkasını eline aldı ve tane tane konuştu :

"yine gelicem,ona göre."

.............................

BBO FM MAVİLİGÜNLER dedi ki...

BBO Ada sında sizlere uzun bir aradan sonra bir salı günü seslenmek istedim ama artık bilemediğim bir nedenden ötürü iki siteye de girişler çok zor olduğundan kısa kesmek zorunda kaldım.

Kadir Gecesi hepimize kutlu olsun.
kandiliniz mubarek olsun.
sevgiyle kalın
iyi akşamlar herkese..

Başkan dedi ki...

http://www.erenet.net/animasyon.php?op=izle&id=250&isim=Kuru_Fasulye

Başkan dedi ki...

iyi akşamlar bereketli iftarlar dostlar...

seval dedi ki...

Baskanim bu kadar güzel bir gerilim hikayecigi yazmaya baslamisken neden en heyecanli yerinde durdun? Ilham perilerin mi seni aniden terk etti, yoksa sen mi Kahramanimizi daha cok merak edelim diye bize fazla bilgi vermeden kestin? :) Bilemedik yani... Yarin devami gelirse BBO-giller olarak ailecek cok seviniriz...:)

Kankacigim bir cok salilar gecti BBO-FM´siz, nasil da özledik! Ama anlasilan bugün teknoloji perileri bizden yana degiller, kavusmalara vesile olacaklarina engellemisler! Kismet bir dahaki saliya insallah... :)

Herkese iyi paydoslar, iyi dinlenmeler, iyi aksamlar...

Kaya dedi ki...

Merhabalar cümleten

Bu gece bin aydan daha hayirli olan Kadir Gecesine ulasmis olacagiz insallah. Tam günü belli olmamakla birlikte alimlerin birlestigi Ramazan ayinin 27. gecesi olan Kadir Gecesi`nde edecegimiz tüm ibadetler ve dualar kabul olur insallah

Dostlarinizi da unutmayin dualarinizda :)

iyi iftarlar
hayirli geceler

seval dedi ki...

Günaydin...

güzel bir gün, aydinlik bir carsamba olsun, kolay gelsin hepimize hayat...

no name dedi ki...

Günaydın...

güzel bir gün olur inşallah...

mavigün dedi ki...

Dudak okumaya devam...

9. bölüm...

***

Ekin Datça'ya yanaşırken içindeki sıkıntı daha da artmaya başlamıştı. Uzaktan belediye başkanın oğlunun geldiğini gördü. Delikanlının çok sevinçli bir hali vardı;
-"Ekin kaptan! evleniyorum, düğünüme davetlisin..."

Köylünün içinde pek olmazdı ama egeli insanların sıcaklığına dayanamaz bazen liman kahvesine giderdi bu günde öyle yaptı...

Hazan uzaktaki teknenin Ekin'e ait olduğunu gördükten sonra onu görmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Çok geç olmadan en azından bir merhaba demeliydi, görünce belki de ona kadersiz diye seslenirdi... Kaderini değiştirmek için çok uğraş vermişti. Bu sonuç için miydi? Okumak için göz yaşı dökmüştü, bu aptal Mehmet'e varmak için miydi elindeki öğretmenlik diploması... Kendi hayatına bir türlü hakim olamamıştı. En çok ta yüreği aşkı bulmuşken, ona söyleyemeden yüreğine gömmesine yanıyordu. Ona söyleyebilseydi... Herşeyi anlayan efsunlu yabancı aşkını da anlasaydı ya...
Birden Zehra ile konuşması gerektiğini düşündü. Ona anlatmalıydı, Mehmet'i sevmediğini...

Bu fikir o kadar aklıma yatmıştı ki anneme; -"Ben hemen geliyorum." diyerek evden çıktım. Annem ne olduğunu bile anlamadan ben Zehra'ların evine doğru koşmaya başladım.
Zehra'ların evinin önünde birden durdum. Kim dinlerdi ki beni, hem babana ses çıkarama evlenmeye kalk sonra gel kıza "ben sevmiyorum" de, dinler mi seni? ama ben çaresizim, benden bilmesin... Ben kurbanım, anlasın Mehmet'in onu nasıl oyaladığını. benim onu değil onun beni istediğini, onun elinden almadığımı elime zorla verildiğini, benim onun elini tutmak istemediğimi bilsin. Delilik miydi yoksa bir umut kapısı mıydı? Evin kapısını güm güm çaldım, Zehra... Zehra.... diye seslenerek...

***
devamı var...

mavigun41 dedi ki...

MUTLU KEDİ
Dün, çok ünlü bir kadın sanatçımızın seramik sergisindeydik. Serginin açılışydı. Hep tanışlar oraya gelmiş. Sımsıcak bir hava. Sözler sarmaş dolaş. Özden bir kaynaşma içinde konuşurken yine çok ünlü bir kadın sanatçımız,

- Çocuklar, dün gece bir rüya gördüm, dedi.

Bir şair,

- Korkulu rüya mı?

- Bilmem, içinizde rüya yorumlayacak var mı?

Rüyasını anlatmaya başladı:

- Böyle bir kalabalık... İnsanlar kendi yollarında, kendi işlerinde gidip geliyorlar. Bildiğiniz sokaklardan biri işte... Ben de oradayım, biyere gidiyorum. Birden kalabalıktan biri bağırdı: "Been!"

Herkes sesin geldiği yana döndü.

"Ben" diye bağıran adam, bu kez "Şimdi herkes olduğu yerde dursun!.." dedi. Hepimiz durduk.

Kadın sanatçının rüyasını dinleyenlerden biri, heykelci,

- Neden durdunuz? diye sordu.

Kadın sanatçı,

- Ne bileyim ben, dedi, durduk işte!.. Herkes durdu, ben de durdum...Canım rüya değil mi bu, durdum işte. Sonra o adam "Herkes bulunduğu yerde kendi çevresinde tebeşirle bir daire çizecek!.." diye bağırdı. Rüya bu ya, herkesin elinde birden tebeşirler oluverdi. O tebeşirlerle herkes yere birer daire çizdi.Kalabalıktan kimisi "Bizim tebeşirimiz yok" dediler. unun üzerine o adam "Tebeşiri olmayanlar kalemleriyle kendilerine daire çizecekler" diye bağırdı.Kimisi kurşun, kimisi dolmakalemlerini çıkardı. Kaldırım taşlarının üzerine, kendileri merkez olmak üzere birer daire çizdiler. Ben de arandım, ceplerime, çantama baktım; ne tebeşir var, ne kalem... Terslik, yanıma kalem almamışım. Beni bir korkudur aldı. Tir tir titriyorum. Benim gibi kalemsiz olan başkaları da varmış. Onlardan bikaçı, "Bizim kalemimiz de yok!" diye seslendiler. O adam, "Kalemi olmayanlar, parmaklarıyla havada bir daire çizecekler" diye bağırdı. Ben de topuklarımın üstünde dönerek, elimle havaya bir daire çizdim.

Kadın sanatçının rüyasını dinleyenlerden bir hikayeci,

- Neden daire çiziyorsunuz? diye sordu.

Kadın sanatçı,

- Neden var mı bunun, dedi, rüya bu; rüyanın nedeni, niçini olur mu? Rüya işte...

mavigun41 dedi ki...

Bir aktör söze karıştı:

- Rüyanın mantığı olmaz!

Bunun üzerine rüyada mantık olur mu, olmaz mı, diye aramızda bir tartışma başladı. Sonunda, rüyada mantık aranmayacağı yargısına varıldı.

Kadın sanatçı rüyasını anlatmaya devam etti:

- Herkes kendine bir daire çizdikten sonra o adam, "Şimdi herkes, kendi dairesinin içinde duracak. Hiçkimse, kendisine çizdiği dairenin dışına çıkmayacak!"diye bağırdı. Hepimiz dairelerimizin içinde kalakaldık. Öylece, olduğumuz yerde bekleşiyoruz.

Şair,

- Daireden dışarı çıkamıyor musunuz? dedi.

Kadın sanatçı,

- Çıkamıyoruz... dedi.

- Neden?

- E, yasak!.. Nasıl çıkalım, dairenin dışına çıkmak yasak.. Yasak var, anlamıyor musun?

Hikayeci,

- Neden? diye sordu.

- Rüya bu canım... Rüyanın nedeni olur mu? Sonra... Biz, dairelerimizin içinde duruyoruz.

Hikayeci,

- İyi ama, sizin daireniz yok ki... dedi.

Kadın sanatçı,

- Parmağımla havaya çizdim ya, dedi, boşluğa çizdiğim daire var.

- Havaya... Çizgi görünmüyor ki... Sınırları belli değil.

- Olsun. Ben kararlamadan çizdiğim daireyi biliyorum. Hepimiz dairelerimizin içinde bekliyoruz. Canım sıkılmaya başladı.Ah, nasıl etsem de dışarıya çıksam diye düşünüp duruyorum...

- Peki neden çıkmıyorsunuz?

- Kimse çıkmıyor ki, ben çıkayım...

- Niçin?

- Aman... Rüya diyorum size, rüyada bu...

- Evet?

- Ah, bir şu dairenin dışına çıksam, diye can atıyorum. Birara, boşluğa parmağımla çizdiğim daireyi siler, dışarı çıkarım, diye düşündüm. Elimi uzattım. Elimin ayası ile boşluktaki çizgiyi silecekken o adam yine bağırdı: "Hiç kimse çizgisini silmeyecek!"Kaldım mı çizginin içinde... Ne olacak şimdi?

Aktör,

- Siz o daireyi baştan çizmeyecektiniz, dedi.

Kadın sanatçı,

- Doğru, dedi, baştan çizmeyecektim. Ama bikez çizmiş bulundum, kendi çizdiğim dairenin içinde kapalı kaldım. Çevremdekilere bakıyorum; onlar da benim gibi, dışarı çıkmak için kıvranıp duruyorlar. Sağımdaki dairede bir kötürüm var. "Ben" dedi, "yirmi yıldan beri kötürümüm. Yirmi yıldır oturduğum yerden kımıldamadım. Ama şimdi içimde dayanılmaz bir dışarı çıkma isteği duyuyorum." Kötürüme, "Ama sizin bacaklarınız tutmuyor, nasıl yürürsünüz?" diye sordum, "Yürürüm, koşarım bile... Kendi çizdiğim dairenin içine kapandığımdanberi bana öyle geliyor. Daireden dışarı çıkmak yasak olmasaydı şimdi koşardım sanıyorum."

Solumdaki dairede duran adam, "Ah, şu daireleri silmemize bir izin çıksa da kurtulsak..." dedi.

Arkamda bir kadın yerde yatıyordu. Dikkatle baktım; kadın cansız. Cansız ama konuşuyor. Rüya değil mi, ölü bile konuşuyor. "Ah, şu çizgiler bir silinse de biraz gezsem, dolaşsam" diyor. "Siz ölüsünüz, nasıl gezersiniz?" diye sordum. "Öldüğümdenberi hiç gezmek isteği duymamıştım" dedi. "ama bu daireyi çizip de dışına çıkmak yasak edildiğindenberi, içimde gezip dolaşmak isteği canlandı. Dairemde kapalı kalmasaydım, siz canlılar gibi, yürüyebile- cekmişim sanıyorum."

Önümde bir delikanlı vardı. Zavallı inmeliydi. O da, "Ah birisi çıksa da, şu çizgiyi silse, beni bu daireden kurtarsa..." diyordu. "Siz inmelisiniz. Parmağınızı oynatamazsınız ki kendinize daire çizebilesiniz. Sizin daireniz yok," dedim.

İnmeli delikanlı, "Evet, elimle çizmedim ama, kafamdan havaya bir daire çizdim. Şimdi tasarladığım o dairenin içinde kaldım. Dışarı çıkamıyorum," dedi.

mavigun41 dedi ki...

Hepimiz kendimize çizdiğimiz ya da tasarladığımız dairelerin içinde kalmıştık, dairelerimizden dışarı çıkamıyorduk. Böyle bekleşip dururken yer yer, "Birisi gelse de, şu çizgileri silse," diye mırıltılar başladı. Bu tek tük sesler gittikçe yayılmaya başladı: "Biri çıksa da bizi kurtarsa, bizi kurtarsa...", "Biri kurtarsa bizi...", "Bir kurtarıcı yok mu?", "Çizgimizi silecek birisi çıksa..."

Herkes böyle söylüyordu. Ben de onlar gibi söylenmeye başladım. Biz böyle söylenirken yavaş yavaş karanlık bastı, gece oldu. Deli olacağım, bitürlü dışarı çıkamıyorum. Ter boşanıyor heryerimden. Hiçkimse kendi dairesinin dışına çıkamıyor.

Derken bir ses duyduk: "Birisi çıksa, ben de çıkarım... Birisi çıksa dairesinden, ben de çıkarım..."

Ben de, "Doğru, birisi çıksa, ben de çıkarım," dedim. Herkes böyle söylenmeye başladı: "O birisi her kimse, çıksa, ben de çıkarım."

Sonra bağrışmalar duyuldu: "Birisi yok mu, birisi?.." "Hani, birisi nerede?, "O birisi her kimse çıksın...", "Birisi kim?"

Bitürlü o "birisi" her kim ise, "Ben birisiyim!" diyemedi.

İyice gece oldu. Karanlık bastırdı. Hepimiz kendi çizdiğimiz, tasarladığımız dairelerde kapalıyız.

O sırada, bir kedi dolaşmaya başladı. Karanlığın içinde kedinin iki gözü, iki alev damlası gibi parlıyor. Kedi boyuna geçiyor. Aşağı yukarı gidip geliyor. Kimsenin ona karıştığı yok. Dairelerin dışında, aralarında geziniyor. Kediye baktım, basbayağı kedi işte... Canı nereyi isterse, oraya gidiyordu. Aradabir durup yalanıyor, sonra yine dolaşıyordu. Bir derin özlem duydum, içimden, "Ah, ben de bir kedi olsaydım... Kediler ne mutlu yaratıklar..." dedim.

Öbürleri de kedinin bu özgürlüğüne, bağımsızlığına imrenip, "Ah, kedi olsaydık, kedi olsaydık..." demeye başladılar. Bize inat yapar gibi, boş, bomboş gecenin içinde kedi, gezinip durdu. O sıkıntıyla uyandım. Ter içinde kalmıştım.

Rüyasını anlattıktan sonra, kadın sanatçı,

- Şimdi bu rüyayı yorumlayacak var mı? diye sordu.

Oradakilerden hçbiri bu rüyayı yorumlamaya yanaşmadı. Yalnız bir yazar,

- İnsanlar, insanca davranışı beceremezlerse, kedilerin mutluluğuna bile özenirler, diye bilgiçlik tasladı.

Sonra da kadın sanatçıya,

- Ben bu sizin rüyanızı yazacağım, diye ekledi.

Kadın sanatçı,

- Niçin yazacaksınız? diye sordu.

Hikayeci şöyle dedi:

- Belki sizin rüyanızı okuyanlardan birisi, dairesinin dışına kendini atar da, "Birisi" dışarı çıkınca, öbürleri de belki kendilerine çizdikleri dairelerinden çıkarlar...




AZİZ NESİN

% kaç aptalız? (Seçme Öyküler)
Kırmızı Yayınları, 2007, İstanbul
Bu hikaye 27 mayıs tan önceki sıkıyönetimde yazılmıştır.

mavigun41 dedi ki...

BBO ailesi kendi çemberlerinizde mi sıkışıp kaldınız dışarı çıkamıyorsunuz..

BBO ailesinin çemberleri:
BAŞKAN:kendine münasır BBO mekanı ondan sorulduğundan ister gelir ister gelmez.

NO NAME:derin bir sessizlik neden ,niçin niye bilinmiyor..
günaydın ve iyi geceler den başka bir katılım yok.keşke nedeni bilsek
VaR gibi YokluğunuN...

SEVAL(KANKAM): çok çalışma ve amansız patronun elinde kalma..bir kurtulsa !? Harikalar yaratacak eminim.

KAYA:DIIT-DIIIT-DIIT ÇOK çok meşgul meşgul olmaktan neFes bile alama-mı-yor.DIIIT-DIIIT-DIIT HAT BİR DÜŞSE neler anlatır bize kimbilir?

MAVİGÜN:yaralı yarasını sarmakla meşgul.biraz gözlerini açtı gördüklerini beğenmedi.neden bu kadar her yer sessiz diye sormakta....YANIT YOK.


EYLEM:heh heh o MUTLU KEDİ..bizim etrafımızda rahat rahat dolaşıyor..
TATİLDE.


BBO AİLESİ UYANIIIIN.
ÇEMBER DARALIYOR:)))

mavigun41 dedi ki...

Elif Şafak
Tesadüfler ki tesadüf değildir....
13.09.2009 16:40:43

Yapılacak işleri, yetişilecek yerleri, verdiğiniz sözleri, vazifeleri, payeleri, kariyeri, aileyi, hırs, heves ve emelleri unutun. Sadece durun. Bir an, bir sonsuz an için durun. Ve sonra.... o beyazlıkta, o som mutlaklıkta sevdiğiniz birini düşünün. Yoğun bir şekilde. Çağırın onu dünyanıza. Belki beş, belki on dakika. Sonra bekleyin. Derken bir telefon, bir email, bir işaret, bir alamet, uzaktan bir selâm... Muhakkak ki bir şey gelecektir az evvel yoğun olarak düşündüğümüz insandan. Şaşıracağız o zaman. "Ne tesadüf!" diyeceğiz.
Haber
Günler birbirini tutmuyor. Değil günler, saatler birbirini tutmuyor. Her anın kimyası başka. Gün içinde dört mevsimden geçiyoruz aslında. Mutasavvıfların yüzyıllardır söylediği gibi "her an başka bir şan üstüne kurulu". İnsan olmanın kuralı bu. Kâh çıkıyoruz tepelere, devasa enerji dalgaları üstünde ustalıkla sörf yapıyoruz. Kıyıdan bizi izleyenler gıpta ediyor maharetimize. Öyle bir hâl geliyor ki üstümüze, değmeyin keyfimize. Etrafımıza ışık, inanç ve iyimserlik saçıyoruz. Böyle anlarda girişimcilik yapsak, en yenilikçi hamleleri gerçekleştiriyoruz. Böyle anlarda kararlar almaya kalksak, en cesur adımları atıyoruz. Dünya bir futbol topu oluyor dizimizin üstünde, saydırıyoruz. Bir deli enerjiyle büyüyoruz, dışımızdaki her şey minnacık kalıyor. Ehemmiyetsiz. Etkisiz. Engellerin üstünden atlıyor, basamakları üçer beşer çıkıyor, yorulmak nedir bilmiyoruz.
Kâh çukurlara yuvarlanıyor, en diplere iniyoruz. Gribe yakalanır gibi alınganlık hastalığına yakalanıyoruz. Derimiz inceliyor, direncimiz azalıyor. Başlıyoruz önümüze gelene çatmaya, kızmaya, içerlemeye. Boyutlar değişiyor aniden. Biz "küçük" kalıyoruz, küçük ve yetersiz, bizim dışımızdaki her şeyse fazla büyük, fazla ağır, fazla kallavi, fazla işte... Normalde canımızı sıkmayan ayrıntılar büyüteç altına alınmış gibi irileşiyor gözümüzde. Kıymık, odun oluyor nazarımızda. Tüy, kaya oluyor omuzlarımızda. Damlada boğuluyor, meltem esince üşütüyor, buluttan nem kapıyor, çakıl taşına takılıp tökezliyoruz. Hani az evvel dalgaların üstünde sörf yapan biz değiliz sanki. Ne oldu da pat diye yuvarlanıverdik karamsarlık çukuruna, bilmiyoruz.
Ve bir değil, iki değil, her gün geçiyoruz benzer aşamalardan. Hayatımız lunapark arabası. Üstelik emniyet kemerimiz de bağlı değil. İniş çıkış, iniş çıkış... Ummadığımız dönemeçlerde hızlanıyor, beklemediğimiz tepelerde yavaşlıyoruz. Saatin tik takları, takvim yaprakları, iniş çıkış iniş çıkış... Sabah güne başlarken taze bir enerji dolaşıyor damarlarımızda. Öğleden sonra iş ortamında toplantı tatsız geçiyor, raporlar kötü geliyor ya da ani bir gelişme oluyor; hafifçe kararıyor ufkumuz, bulanıyor ruh halimiz. Yağmur çiseliyor hafiften, ruhumuzda bir gök gürültüsü. Kimse duymuyor. Ha koptu ha kopacak fırtına. Patlayabiliriz, kimse bilmiyor. Derken güzel bir haber alıyor ya da bir dostumuza rastlıyor, anında değişiyoruz. Gene bir hoşluk geliyor üstümüze, bir zarafet, bir incelik. Gökkuşağı ışıldıyor yüzümüzde. Akşam eve yorgun dönüyoruz, biraz da bunalmış. Bir durgunluk, bir kasvet çöküyor hemen. Gece eşimizle beraber heyecanlı, vurdulu kırdılı bir Amerikan filmi izliyor, kendi hayatımızın dışına kaçıyoruz. Bir rehavet, bir koyvermişlik... Alışkanlıklara teslim oluyoruz.

mavigun41 dedi ki...

Böylesi daha kolay geliyor. Halbuki daha bu sabah dalgaların üstünde sörf yaparken her nevi monotonluğu aşmaya kararlıydık. Sabahki "Ben" el sallıyor uzaktan akşamki "Ben"e. Bizimkisi oralı bile olmuyor, başını çeviriyor.
Dışarıdan bakınca hep aynıyız ama içimiz renkten renge, halden hale giriyor. Bir anımız bir anımıza uymuyor ki. Şu anımıza şahitlik edenler ile bir sonraki anımıza şahitlik edenlerin gördükleri de farklı olabiliyor. En yumuşak ve uyumlu hâlimizle bizi görenler sanıyorlar ki hep öyleyiz. En hırçın ve huysuz hâlimize denk gelenler de zannediyorlar ki hep böyleyiz. Halbuki ne o ne bu. Her an her saniye değişmekteyiz.
Peki "her an başka bir şan üstüne kurulu" ise bu değişimin ne kadarı bizim elimizde, ne kadarı değil? Gelin bu yazıyı okuduktan sonra bir deneme yapalım. Kapatın gazeteyi, kapatın gözlerinizi, kapatın dış sesleri. Kapatın içinizde durmadan vıdı vıdı eden ve tüm dünyada mistik akımların "aç bir maymun"a benzettiği beyninizin düğmesini. Susturun zihninizi. İndirin şalterleri ve durun. Beyniniz muhtemelen hoşlanmayacaktır bu yeni halden, isyana kalkışacaktır hemen. Evhamlar, vesveseler, öneriler, fikirler üreterek dikkatinizi dağıtmaya çalışacaktır. Oralı olmayın. Yakalayın maymunu kuyruğundan, bağlayın en yakın ağaca. Dursun oracıkta. Yapılacak işleri, yetişilecek yerleri, verdiğiniz sözleri, vazifeleri, payeleri, kariyeri, aileyi, hırs, heves ve emelleri unutun. Sadece durun. Bir an, bir sonsuz an için durun. Ve sonra.... o beyazlıkta, o som mutlaklıkta sevdiğiniz birini düşünün. Yoğun bir şekilde. Çağırın onu dünyanıza. Belki beş, belki on dakika.
Sonra bekleyin. Maymunu ağacından çözmeyi ihmal etmeyin. Ne de olsa fazla kalamaz o vaziyette. Derken bir telefon, bir email, bir işaret, bir alamet, uzaktan bir selâm... Muhakkak ki bir şey gelecektir az evvel yoğun olarak düşündüğümüz insandan. Şaşıracağız o zaman. "Ne tesadüf!" diyeceğiz. "Ben de şimdi seni düşünüyordum."
Peki ya sahi tesadüf dediğin nedir? Bireysel hayatlarımızda tesadüflerin rolü nedir? Ya insanlık tarihinde? Beklenmedik rastlantılar "tesadüf" müdür yoksa "tevafuk" mu? Ayrıntılar bütünü ne kadar etkiler? Pascal'ın bu konuda meşhur bir hipotezi vardır: "Eğer Kleopatra'nın burnu biraz daha kısa olsaydı dünyada her şey farklı olurdu!". İddiaya göre Kleopatra'nın burnu çok alımlıymış, kendisi ise erkekleri çeken bir mıknatıs. O burun o kadar çekici olduğu için Sezar'dan Mark Anthony'ye nice kudretli erkeği kendine meftun etmeyi başarmış. Kleopatra'nın burnu biraz daha kısa ya da küt olsaydı o dönemde ne bunca savaş olurdu, ne böyle kanlı iktidar ve aşk mücadeleleri.
Tarihin kocaman çarkında bir bireyin burnunun rolü ne olabilir demeyin. Katrede, derya saklıdır. Bireyde, bütün saklıdır. Zerrede, kâinat saklıdır. Damlada, yağmur saklıdır. Enerjilerimizdeki iniş çıkış hem bizi hem etrafımızı yakından etkiler. Bu yüzdendir ki değişim ancak içeriden ve BEN'den başlayabilir. Bireyden. Kendisine toz kondurmayıp, hep başkalarını eleştirmeye, hep dışarıyı değiştirmeye kalkan her türlü ideoloji, kibir ideolojisidir. Tüm bunları okuduğunuzda hak veriyor ya da saçma buluyorsanız, unutmayın ki yarın aynı yazıyı okuduğunuzda farklı hissedebilirsiniz. Çünkü her an başka bir şan üstüne kuruludur.


Peki ya sahi tesadüf dediğin nedir? Bireysel hayatlarımızda tesadüflerin rolü nedir? Ya insanlık tarihinde? Beklenmedik rastlantılar "tesadüf" müdür yoksa "tevafuk" mu? Ayrıntılar bütünü ne kadar etkiler? Pascal'ın bu konuda meşhur bir hipotezi vardır: "Eğer Kleopatra'nın burnu biraz daha kısa olsaydı dünyada her şey farklı olurdu!".

seval dedi ki...

Kankacigim paylasimlarin icin cok sag ol, cok ilginc, siradisi düsüncelere denk gelmissin, üzerinde durmaya deger..

Rüya icin ne diyelim? Kahrolsun tüm cemberler! :)

seval dedi ki...

Mesaimin son dakikalari, birazdan paydos!

Allahin izniyle eve dogru yola koyulma vaktidir ancak dostlara veda etmeden, kalanlara bir sevgi alameti, bir selam göndermeden gidilmez...

Kalin sevgiyle, saglicakla.. :)

no name dedi ki...

günaydın, güzel günler diliyorum...

sevgili Mavigünümüz siteyi şenlendirmiş, sorular sormuş, güzel alıntılar paylaşmış bizimle...
ablama yürekten teşekkürlerimi sunuyorum...

"her şey daha güzel olacak"
diyorum, olmalı da...

seval dedi ki...

Günaydin herkese, günaydin Dünya..

Hepimize güzel bir gün olsun...

ve kolay gelsin...

mavigun41 dedi ki...

herkese merhabalar

İyi bir gün olsun hepimize..

no name dedi ki...

çok sıcak bir hava var burada,
üstelik elentürnklerde kesik...ti
şimdi geldi...

merhaba...

mavigün dedi ki...

dudak okumaya devam ediyoruz...
geldik onuncu bölüme...

10-

Liman kahvesinden içeri girdiğimde Mehmet ve kankası Ali'nin oturduklarını gördüm.
-"Ekin kaptan, bilsen sen yokken neler oldu" dedi Ali, sesinde neşeli bir hava vardı;
-"Mehmet evleniyor."

Hayatta kimseyi nasıl neden kimle evlenir diye merak etmeyen ben, o gün ağzımdan bu sözlerin nasıl çıktığına sonradan hep şaşırdım...

-"Sevindim Mehmet, sözlün Zehra'ydı sanırım, Allah mesut etsin..

Kahvede bir gülüşme oldu, kenarda oturan Zehra'nın babasının başı önde kimseye belli etmeden dışarı çıkışından yanlış bir şey söylediğimi anladım, ben sormadan;

-"Yok Ekin kaptan, ben Zehra ile değil okullu Hazan'la evleniyorum...
-"Nee Hazan mı?"
-"Ne o kaptan çok şaşırdın."

Öksürdüm... Aslında zaman kazanmaktı tüm niyetim... Yüreğime, böğrüme, mideme her yerime yediğim yumrukları bertaraf etmeye çalışıyordum.
Neden sonra;

-"Yok ben, şeey, sözlün diyecek oldum..."
-"Boşver Ekin kaptan, sen de düğüne davetlisin. O iş kapandı anlayacağın."

Orada duramadım. Liman kahvesinin kapısını açtım biraz nefes almam gerekiyordu. Uzun süre nefesi almaya çalıştım... Boğuluyordum...

****
devamı var...

mavigun41 dedi ki...

Bu günler de tv de dönen bir reklam var ve onun bir bir cümlesini tekrar eder oldum.
Ve kankaların dansını da zevkle seyrediyorum..
Bir reklam insanı bazen çok güzel duygular yaşatabiliyor..

işte cümle..

KANKALARLA YENİDEN BULUŞMAK
PAHA BİÇİLEMEZ..

http://www.izlesene.com/video/
reklamlar-mastercard-kankalar-reklami/1157009

Sevgili kankacım seyretmedinse işte reklam..

no name herhalde sende kankana kavuşmayı bekleyenlerdensin.
nedersin..

güzel bir cümle değil mi?

Tekrar kavuşmak için tüm dileklerimiz..
tüm kankaların...



not:siteye- bbo adasınada girişlerde zorlanıyorum.
bağlantı olmuyor.sorun genelde mi var.
yoksa sadece bende mi?
sitenin asayişinden sorumlu kardeşim.
konuyla ilgili bir bilgi verirseniz sevinirim.
teşekkürler..

no name dedi ki...

genelde sorun görünmüyor ablacığım, zannederim sorun senin pc.de...

Kankama gelince,
evet özledim ablacığım, o olmayınca didişecek kimse de kalmıyor...
bayram sonu döner inşallah...

seval dedi ki...

Canim Kankam ben is yerimde sesli izleyemedigim icin üzgünüm ama eve dönünce insallah senin keyfine ortak olacagim... :)

onemlidegil dedi ki...

bbo ailesi çemberi neden daralsın ki.sadece birazz yorgunluk var

Kaya dedi ki...

iyi geceler herkese

hem Ramazan, hem sinav haftasi zaman cok cabuk geciyor, tutamiyorum

dua edin de gecelim su sinavlari
off off...

no name dedi ki...

iyi geceler

no name dedi ki...

Günaydın,
Hayırlı Cumalar...

Güzel bir gün olur inşallah...

mavigün dedi ki...

Dudak okuma bitiyor...
son bölüm...

dudak okuma 11...

Zehranın kapıyı açmasıyla yüzüme çarpması bir oldu. Bunu bekliyordum. Bu yüzden kapıya ayağımı koymuştum, canım yansa da çekmedim ve kapıyı iterek eve daldım.

-"Ya sende utanma yok mu? Hem sözlümü elimden alıyorsun..."
-"Ben almadım Zehra, anlamıyormusun! Ben öğretmenlik yapmak istiyorum, Mehmet'i sevmiyorum..."
-"Ne demeye evleniyorsun o zaman, evlenme..."
-"Babam zorla verdi ne yapabilirim vurup kapıyı dışarı mı çıksaydım." sonradan bu sözleri nasıl söylediğimi düşünüp şaşıracaktım.
-"Çok düşündüm Zehra, artık ne olursa olsun kararımı verdim." Sanki başka biri konuşuyordu ben değil.
-"Sana Mehmet'le evlenmeyeceğimi söylemeye geldim. Ben buradan gidiyorum Zehra. Mehmet seni ister mi istemez mi bilmem, bildiğim Mehmet'i benim istememem..."

Zehra O anda duyduklarının şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışırken liman kahvesinin kapısı açılınca alışkanlıkla gözü kapıya takıldı, Hazan da başını çevirdiğinde Ekin kaptanı gördü. Tam kapının önünde göğsünü tutuyordu. Hazan pencereye yaklaştı, kaptan bulunduğu yöne bakarak bir şeyler söylüyordu. Hazan pencerenin pervazında duran dürbünü alarak kaptanın dudaklarını okumaya çalıştı...

Ekin kaptanın derin nefesler alarak;
-"Yapma Hazan, yapma evlenme sakın seni seviyorum... Dediğini Hazal'ın dudak okuduktan sonra neden koşarak gittiğini Zehra çok sonra sonra bir postacının getirdiği mektupla öğrenecekti...

Postacı nın getirdiği zarftan bir mektupla, fotoğraf çıkmıştı.
Bir sınıfta çekilmiş fotoğrafta onlarca miniğin başında duran hamile bayan öğretmen, Hazan'dan başkası değildi.

-"Kimden gelmiş"

Zehra eşi Ali'ye dönerek;

-Hazan'dan canım...




(Nasıl, güzel bir hikayeydi değil mi?
Artık yenisine sağlık...

Ben bekliyorum, sizde bekleyin... no name)

seval dedi ki...

Günaydin hepimize..

Güzel ve aydinlik günler bizim olsun, her gün farkinda yahut degil girdigimiz türlü sinavlarin altindan basariyla kalkalim, alnimiz acik, vicdanimiz rahat, gönlümüz huzurlu, yüreklerimizde daha iyiye dogru umutlarla...

Sabah sabah sair gibi konustum yine, sirf Kayacim "sinav" demis diye... Kolay gelsin ablacim, Allah yardimcin olsun! :)

seval dedi ki...

Oooo günümüz güzellesti bile, ne güzel, ne hos bir "son" bu böyle, daha cok güzellikler vaad ederek bitmis hikayecik... Ellerine, yüregine saglik Kankacim, icimizi isittin! :)

Yazilmasina hem vesile, hem araci olan, kendine verileni biz sevdikleriyle paylasan güzel yürekli cömert kardesime de cok tesekkürler! Gidim gidim vererek heyecani yükselttin, hikayenin tadini cogalttin! :)

seval dedi ki...

Almanya’dan gazeteci bir dostum aradı. Bir meslektaşımızın Ankara’ya geleceğini ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir makale yazacağını söyledi. Gelecek arkadaş Türkiye’nin katılımına sıcak bakıyormuş. Benim adımı, telefonumu vermiş, yardımcı olmamı istiyormuş. Kabûl ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.

Ertesi gün aradı, buluştuk. Bir yerde oturduk bir-iki fincan çay içtik. Nereye gitmek istediğini sordum. “Kocatepe Camii” dedi. “Niye”, diye sordum. “Sen Müslüman mısın?”. Değilmiş, ama merak ediyormuş. Neyse gittik. Bana kubbenin çapından, avizenin ağırlığını, toplam kapalı alanın metrekaresinden, avlunun kapasitesine kadar sorular sordu. Önce soruyu soruyordu, ondan sonra cevâbını veriyordu.

Sonra akşam oldu. “Türkler gibi eğlenmek istiyorum” dedi. “Siz nasıl eğleniyorsanız, bir akşamı nasıl geçiriyorsanız, tam öyle”. “Yahu yapma” dedim, “bünyen kaldırmaz” dedim, dinletemedim. Eh, artık keyfi bilir. O yıllarda Ankara’ da benim en sık uğradığım mekânların başında Sembol Tanju’nun Neyzen’i vardı. Beraber Neyzen’e gittik.

Önce dekorasyondan büyülendi. Hatta not defterini çıkardı, ufak tefek eskizlerini çizdi. Derken ney taksim başladı. Çok şaşırdı; “Bu dini bir enstrüman değil mi? Dini müzik çalıyor. Burası dindarların devâm ettiği bir lokanta mı” diye sordu. “Boşver” dedim, “takıl”.

Neyden sonra ise –Neyzen’de adet olduğu üzre- aryalar okunmaya başlandı. Misafirim biraz daha şaşırdı. “Sizde” dedi, “dinî müzik dinleyen, opera da dinliyor mu?”. “Sizde dinlemez mi” diye sordum, aklı karıştı. Bu arada hayret içinde masaya yığılmaya başlayan mezelere, masalardan masalara yapılan rakı-meze ikramlarına bakıyordu. “Burada herkes birbirini tanır mı”diye sordu, “yoo, yahu boşver, sen takılmana bak” dedim.

Aryalar bittiğinde ise sıra popüler şarkılara geldi. Benden sözlerini çevirmemi istedi. Bir-iki şarkı sonra not defteri yeniden çıktı ve deli gibi not tutmaya ve soru sormaya başladı.Alevi türküsü okununca, “burası Alevilerin yeri mi?”, Dokuz sekiz çalınca, “buraya Çingeneler mi geliyor”, Ege türküsü okununca “buradakiler efeleri neden destekliyor?” diye sorular sordu durdu. Arada bir de “bu müziklerden birini dinleyen ötekileri de dinliyor mu” diye sordu, daha da neler neler;

-Şu Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar

- Buraya Urfalılar mı geliyor?

- Hayır.


- Lörke, lörke, lülülülü

- Burası Kürtlerin mi?

- Hayır

Bunlara anlam vermeye çalışırken, önce “Çiao Bella” sonra da “Venseremos” çalınca birden ciddileşti.

-Bana istediğini söyle, ama ben bunun Şili Komünist Partisi marşı olduğunu biliyorum.
Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=309449

-Doğru, öyle zâten.

-Burası Komünistlerin mi?

-Şöyle bir çevrene bak, öyle mi görünüyor?

-…

Hayatında peçetenin sadece ağız silmek için olduğunu zanneden ve çatal-kaşık ile tabağa vurarak hiç bateri çalmamış bu arkadaş, sandalyelere çıkanlardan da önce biraz korktu. Sonra onun da içi gitti, fark ettim, ama bir şey söylemedim.

Mezeler bitip, balıklar geldiğinde ise fena afalladı. Önce “biz yemek yedik ya” dedi, sonra “ama ben doydum” dedi, fakat ben “madem Türk gibi eğleneceksin, bunu da yemelisin” deyince, pek itiraz edemedi.

devami geliyor...

seval dedi ki...

Bu arada ben de şarkıları türküleri çevirmeye devâm ediyordum. Ben çeviriyordum, o dehşet içinde bana bakıyordu, sonra bir soru soruyordu, ben de cevâp vermeye çalışıyordum;

-Yaslan dağın yamacına Halil İbrahim.

-İbrahim kim? Meşhur birisi mi?

-Ben ne bileyim.

-Herkes alkışlıyor, onlar mı tanıyor?

-Bilmem. Yahu, güzel bir türkü işte, takılmaya bak.


-Düşman galip geldi haklayamadım, döküldü cephanelerim toplayamadım.

-Bu, kahramanlık türküsü mü?

-Hayır, eşkıya türküsü.

-Bu eşkiyalar politik mi?

-Yok be, bayağı eşkiya. Bizde eşkiyaya türkü yakarlar.

-Peki şu kızla adam niye romantik romantik dansediyor.

-Şarkı güzel.

-Ben bunu anlamıyorum. Yani aşk, düşman, cephane?

-Boş ver işte, takıl.


-Vur hançeri kadınım ben öleyim.

-Neden kadınının onu bıçaklamasını istiyor?

-Çok seviyor.

-Seviyorsa evlensinler.

-Evlenemezler.

-Niye?

-Dedim ya, birbirini çok seviyorlar.


-Kanım aksın ki, terk etmem seni.

-Neden kanı akıyor, kaza mı geçirmiş?

-Yok canım. Yani o kadar çok seviyor. Seni terk edersem öleyim diyor.

-Biraz garip.

-Yahu boşver, sen takıl.


-...


bitmedi...

seval dedi ki...

Bir-iki şarkı daha dinledi. Sonra patladı;


-Yahu sizde bütün şarkılar aşk ve ölümle ilgili.

-Evet, ne olmuş. Hayat da öyle. Başka ne var ki?

-Doğru aslında. Ama biraz garip değil mi?

-Ne yapacaktık, çayıra çimene şarkı mı yazacaktık? Biz bu kadarını yapabiliyoruz.

-Yanlış anlama. Hepsinin de sözleri çok güzel.

-Sorun ne?

-Bilemiyorum.

Bütün masalar ağzı kulaklarında hoplaya-zıplaya “sürünüyorum” diye göbek atarken, yüzünü görmeliydiniz. Sonra Çile Bülbülüm çalınca, bu defa komaya girdi.
Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=309449

- Bu şarkıda Allah diyorsunuz.

- Evet, deriz.

- Ama Allah deyip rakı içiyorsunuz.

- Ne olmuş, içeriz.

- Yanılıyorsam, lütfen düzelt. İslâm’da alkol günahtır.

- Doğru.

- O zaman neden yapıyorsunuz?

- Güzel oluyor. Sana bir sır vereyim mi? Bugün müzede gördüğün heykeller varya, dün burada onlar içiyordu. Allah deyip, rakı içtikleri için taş oldular. Garsonlar onları gizlice müzeye taşıdı.

- …

- Yahu şaka, gevşe biraz. Sen takılmana bak.

10. Yıl marşı başlayıp, bütün masalar tempo tutunca ise manası Türkçe’de aşağı-yukarı “oha” olan bir lâf etti. En çok da Onuncu Yıl Marşı eşliğinde tren yapılmasını yadırgadı. Önce kısık bir sesle “burası emekli subayların lokantası mı” diye sordu. Nasıl baktıysam, “boşver” dedi, “takılalım”.

Bir de bir Arap bir de Yunan şarkısı çalınca tümden aklı karıştı.

-Siz Yunanları seviyor musunuz?

-Arada bir.

-Ama Yunan şarkısı dinliyorsunuz?

-Arada bir işte.

-O demin söylenen Arapça şarkı ne diyor?

-Ne bileyim ben.

-Yunanca şarkının sözleri ne?

-Yahu nereden bileyim?

-O zaman neden dinliyorsunuz?

-Güzel oluyor. İlla anlamak mı lâzım.

- …

Bir Azerî türküsünü de tercüme edince, “buradaki herkes Azerice biliyor öyle mi?” diye sordu, ama artık ben de de cevâp verecek takat kalmamıştı.

Onun bu kültür şoku üç-dört saat sürdü. Sonra kalkmak istedi, yorulmuştu. “Yahu olur mu” dedim, “daha çorba içeceğiz”. Bana çok garip baktı, “ama yemek yemiştik. Yemekten sonra da balık yemiştik. Rakının üzerine nedense bira da içtik. Üstelik o kadar yemeğin üzerine sıcak helva da yedik, sonra bir de meyve yedik. Onun da üzerine kuru yemiş yedik. Kahve de içtik”…

“Olmaz”, dedim. “Şimdi de çorba içeceğiz. Devâmında da dürüm yiyeceğiz. Türkler gibi eğlenmek istemiyor muydun?” Boynunu büktü. Bir şey söylemedi. Oradan bir dürümcüye gittik. Mercimek çorbası, birer porsiyon soslu-soğanlı dürüm. Ben “keşke başka çorba içseydik” deyip, keyifle, şırdan tuzlama, paça ve işkembeyi anlatmaya başladım, ama yüzünü ekşiterek eliyle “ne olur sus” gibisinden bir hareket yaptı. Onu pek anlamadım...

az kaldi.... :)

seval dedi ki...

Yolda bana baktı, baktı sonra; “biliyor musun?” dedi, “biz Almanlar da aslında eğleniriz”…

“Ne yaparsınız” diye sordum, “uzun masalarda yan yana oturup, bira içerek, sallandığınızı biliyorum. Bir de bizde ilkokulda deve-cüce diye bir oyun vardır. Galiba onu da oynuyorsunuz” dedim. O bir şey demedi…

Biraz sonra “biraz fark olacak tabii, siz Akdeniz milletisiniz” dedi. Ben de “tam değil” dedim. “Aslında aynı zamanda Kafkasyalı, Orta Asyalı, Orta Doğulu, Avrupalı, Balkanlı ve Egeli, Karadenizli’yiz” dedim.

“Haydi” dedim. Sevinçle “otele mi gidiyoruz” dedi. “Yoo” dedim, “Gölbaşına. Orada göl var. Şimdi yola çıkarsak, şafak sökerken orada oluruz. Güneş doğarken rakı içeceğiz”. Bana garip garip baktı, “ondan sonra otele dönebilir miyim” diye sordu.

Kahvaltı saatinde oteline bıraktım. Öğleyin yeniden buluştuk. Ne kahvaltıda ne de öğle yemeğinde hiçbir şey yememiş. Sadece soda içmiş. “Keşke kahvaltıda benim bildiğim bir yer var, oraya gitseydik. Sucuklu yumurta yerdik” diyecektim, vazgeçtim. “Sakın Türkleri AB’ye sokmayın” diye bir yazı yazmış. Çok şaşırdım, “bana senin Türkiye’nin AB’ye girmesini istediğini söylemişlerdi” dedim. “Öyleydi” dedi, “ama o zaman daha Türkiye’ye gelmemiştim” dedi. “Türkiye’yi sevmedin mi” diye sordum.

“Bayıldım” dedi, “harika bir ülke” dedi, “ama AB’ye girerseniz, hem siz bozulursunuz hem de biz bozuluruz” dedi. Çünkü biz zâten dominan kültürmüşüz. AB’ye girersek, on sene sonra Fransızlar, Almanlar “sürünüyorum” diye göbek atmaya, yeni nesil “kadınım bıçakla beni, seni çok seviyorum” diye ilân-ı aşk etmeye başlarmış.

“Şu Ren’in suyu akar delidir oy, oy, oy” gibi, “yaslan dağın yamacına Hans Peter’im” gibi, “Münih’in etrafı dumanlı dağlar” gibi filân işte…

Ayrıca bütün Avrupa obez olurmuş. Kimse de sabah işe zamanında yetişemezmiş.“Bir nasıl bozuluruz” diye sordum, “size” dedi, "AB’de bunların yarısını yaptırmazlar” dedi.

Aman neyse boşverin, biz takılalım… O da artık takılıyor zâten.

BITTI!

Yazarini bilmiyorum, her kimse eline, yüregine saglik! Bana kizkardesim verdi. Ben belki 40 yildir Almanlarla icice yasadigim icin bir Almanin tepkilerini tahmin ederek okudukca cok güldüm, cok begendim, insallah sizler de benim kadar begenirsiniz...

no name dedi ki...

bir solukta okudum,
çok hoş, paylaşım için teşekkürler ablacığım...

mavigun41 dedi ki...

herkese merhabalar

Bende kardeşim gibi bir solukta okudum.yüzümde kocaman bir gülümsemeyle..
Teşekkürler paylaşım için kankacım benim

seval dedi ki...

Hepimize güzel, siradisi bir haftasonu diliyorum...

Tatli bayram telasiyla keyiflensin yürekler, bu mübarek günlerde sevinsin bütün cocuklar, en özel bayram ziyaretleri bize bizi hatirlatsin...

iyi bayramlar...

Kaya dedi ki...

vay bee kankalara bakin hele
ablalarim benim ellerinize yüreginize saglik
sinav icin basari dileklerini de aldim kabul ettim ablacim, bak buraya bile ugrayamiyorum. hakkatten ya Seval ablam en anlarsin finanzwirtschaft dersinden sinava girecem ben bayramda nasipse, bak aklima önceden gelmis olsaydi basina eksirdim :) bilanco nasil hazirlaniyor, amortisman, annuität.. sen bilirsin bunlari herhalde :)

Herkese hayirli iftarlar

no name dedi ki...

Günaydın,
güzel günler diliyorum...

Kaya dedi ki...

Bugün arefe, yarin bayram

Tüm BBOcularin Ramazan Bayramini tebrik eder, hayirlara vesile olmasini dilerim..

seval dedi ki...

BBO ailesinin bayrami kutlu olsun, daha nice bayramlara hep birlikte insallah...

no name dedi ki...

hepimizin bayramı kutlu olsun...

İyi Bayramlar....

Kaya dedi ki...

Bayraminiz mübarek olsun
Rabbim sevdiklerinizle daha nice bayramlara kavusmayi nasip etsin..

mavigün dedi ki...

Tüm BBO ailesinin bayramını kutlar sevdiklerinizle nice bayramlar geçirminizi dilerim.

BBO ailemizin de daha nice bayramları bu dostluk ve kardeşlik içinde yaşatmamız temennisiyle
hepimizin bayramı kutlu olsun.
sevgiyle kalın.

no name dedi ki...

Günaydınlar...

Nasıl gidiyor bayram?

Güzeel...

O zaman çalışanlara kolaylıklar, tatilcilere iyi dinlenmeler...

seval dedi ki...

Herkese Günaydin! Büyüklere, kücüklere, yaslilara, genclere, is basi yapmis olanlara, hala misil misil uyuyanlara günaydin...

.. ve güzel bir 2. gün olsun, hayirli yolculuklar, sevindiren kavusmalar, baristiran bulusmalar, iyi haberler, iyi bayramlar... :)

no name dedi ki...

BBO AİLESİ DİYOR Kİ !!!

“ BAZI DİZİLER YAYINDAN KALDIRILABİLİR AMA YÜREKLERDEN ASLA”

M.Aras

onemlidegil dedi ki...

hepimize iyi bayramlar

seval dedi ki...

Günaydin...

bir sali sabahina daha uyandik, güzellikler olsun yasanacaklar, zorlar kolay gelsin...

no name dedi ki...

G Ü N A Y D I N

Bugün Bayramın son günü, kaçırdıklarımızı yakalayalım...

kolay gelsin...

«En Eski ‹Eski   1 – 200 / 2104   Yeni› En yeni»

.............................................................................................