PAPATYAM başlıyor
Metin Akpınar ve Nilgün Kasapbaşoğlu'nun oynadığı yeni dizimiz Papatyam 6 Ocak'ta Starda başlayacak...
Sizlere asla BBO tadını vermeyecektir ama napalım bir teselli işte. Belki bir nebze güler eğlenirsiniz. Detaylar için www.papatyam.tv
Muhabbete devam..
Sevgiler,
Murat
1.351 yorum:
«En Eski ‹Eski 801 – 1000 / 1351 Yeni› En yeni»yok kankam bedava siz gidin:)
kredi kartına gerek yok
12 parça halinde taksit yapıyorlarmış
o oo pardon 801 boş kalacakmıydı
ben bakmamıştım yorum sayına
Baskanim seni seviyorum..
abicim kankana söyler misin, hem 801 i hem de 802 yi isgal etmis
madem 801 i isgal etmis, 802 den ne istemis?
803'ü de sen işgal etmişsin
ne var,ne olmuş yani allah allah
giden gitmiş madem dedim devam ettim :))
kankamın gözler pörtlemiş,saçlar 400 volt elektrik almış gibi diklenmiş,ağzından da sanki köpükler çıkyor...
neden böyle oldu bilmem ki...
sana kızdı zannederim...
he he hee:))
abicim sen ona yine söyler misin
ben onu seviyorum acaba o neden böyle davraniyor bana
ben kirilgan bir insanim
oyy kıyamam kırılgan insan
bende seni seviyorum :)
ama "ona" demesen bana :)
iyi madem
kap gel ordan 4 tane demli cay
söyle karslikli iceriz, baska kimse yok herhalde
tamam Kaya sen iste yeter ki :)
hepinize iyi pazarlar,iyi tatiller
Boslari da pazartesi alirsin artik :)
iyi tatiller, kendine iyi bak
iyi tatiller kankacığım.
kendine iyi bak...
iyi istirahatler...
merhabalar yeni geldim.herşeye rağmen devam
güneşimi kaybettim gözlerini görmem gerek
yaşamaya dönmek için hasretini silmem gerek
Hosgeldin abi
Herkese iyi tatiller..
önemlideğil hoşgeldin...
herkese iyi tatiller diliyorum...
olaaamaaazzz tam ben geldim herkes iyi tatiller deyip gitmiş =((
güzel bir akşam
keyifli bir pazar tatili sizlerle olsun dostlar..
sevgiyle sağlıkla dostlukla kalın..
iyi pazarlar
iyi tatiller
merhaba
iyi pazarlar...
ve de iyi akşamlar...
TÜM BBO AİLESİNE GÜNAYDIN..
BUGÜN DE ZARAR ETTİK
Şirin bir Anadolu kasabasında, çarşı içinde birbirine bitişik dükkanlar varmış. Akşam oldu mu dükkan sahipleri aynı saatte kepenklerini kapatarak evlerine giderlermiş. Bu dükkan sahiplerinden biri her akşam kepengini kapatırken "bugün de zarar ettik" der, sonra da yüzünde hüzünlü bir ifadeyle evinin yolunu tutarmış.
Onun bu sözlerini duyan diğer dükkan sahipleri aralarında:
"Bu adam niye böyle diyor, işlerimiz iyi çok şükür, acaba o bizim kadar kazanamıyor mu?" diye konuşmuşlar ve ertesi gün adamın dükkanına gireni çıkanı gözetlemeye başlamışlar. Ama bakmışlar ki dükkanın müşterisi çok, üstelik girenler de elleri kolları dolu çıkıyorlarmış. O akşam adam kepengini indirirken hepsi:
"Bakalım bugün de zarar ettiğini söyleyecek mi" diye kulak kesilmişler. Adam yine her zamanki gibi zarar ettik diyerek kepengini kapatmış ve evine gitmiş.
Diğer dükkan sahipleri acaba ne yapsak, ne etsek bu adam halinden memnun olur diye düşünmüşler ve sonunda ertesi gün için bir plan yapmışlar. Dükkanlarına gelen müşteriler birşey istediğinde "Bizde yok ama şu dükkanda mutlaka bulursunuz " diye adamın dükkanına yönlendirmeye karar vermişler. Ertesi gün de bu planlarını uygulamışlar.
O gün bütün dükkanların müşterileri bir tek o dükkan sahibinin dükkanına gitti- ğinden diğer dükkan sahipleri:
"Artık herhalde bugün de halinden şikayet etmez" diye düşünerek olacakları görmek için akşamı zor etmişler. Akşam olunca adam yine dükkanının kepengini indirmiş ve ardından:
"Bugün de zarar ettik!" diye kendi kendine söylenince diğer dükkan sahiplerinin sabrı taşmış, hep bir ağızdan adama yüklenmeye başlamışlar:
"Sen ne gözü doymaz adamsın! Sen halinden memnun olasın diye bugün hepimiz kendi müşterilerimizi de sana yolladık, hala da zarar ettim diyorsun, gözünü toprak doyursun."
Arkadaşlarının tepkisine çok şaşıran dükkan sahibi biraz durup şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra cevap vermiş:
"Maddiyat sizin gözünüzü o kadar karartmış ki zarar deyince aklınıza sadece para geliyor. Oysa benim zarardan kastetiğim geçip giden ömrüm. Ben her akşam eve giderken ömrümün sayılı günlerinden birini daha kaybettim diye hayıflanıyorum.
Hepimiz faniyiz, ömrümüz sınırlı ve her gün bize bahşedilen ömrün bir gününü daha kaybediyor, zarar ediyoruz. Bunu önlemek mümkün değil. Ancak bir daha geri gelmeyecek olan bu günleri faydalı şeyler yaparak geçirirsek en azından ziyan etmemiş oluruz.
İYİ SABAHLAR
İYİ ÇALIŞMALAR..
Günaydınlar
Mavigün ablacım ellerine yüreğine sağlık
Güzel bir gün olması dileğiyle
hepimize kolay gelsin...
Çayı demliyorum, kahve ve meyve suyu çeşitleri de bulunur
kahvaltı hazırlamaya başlıyorum
kahvaltı yapmak isteyenler buyursun
bekliyorum...
Gökçe kız günaydın
seni aramızda görmek ne güzel özlemiştik
gerçi sen gelinceye kadar kimse kalmamış sitede ama olsun :)
Karneyi görelim birdaha ki gelmene
gelirken yanında getir
notlara göre karne hediyesi düşünürüz :))
Günaydin Eylemcim, kahvaltiya ilk gelenlerden biri benim canim, birden nasil da aciktigimi fark ediverdim... :)
Kankacigim günaydin! Kissadan hisse dagitan o cok hos hikayecik icin tesekkürler.. :)
Hepimize güzel bir gün diliyorum..
merhaba
ve herkese günaydın...
yeni haftaya güzel bir başlangıç olur inşallah...
kankacım gelirken birşey getireyim mi?
yok kankacım sağol
kendini al gel yeter
herşey var
seval ablam geldi seni bekliyoruz
günaydın dostlar
günaydın dünya
günaydın küçük yeşil marslılar
günaydın...
güneşli güzel bir gün ile merhaba dedik haftaya,umutlarında aynı güzellikle olması ve gerçekleşmesi dileğiyle..
herkese merhabalar..
bir günün ortasına gelmişsiz.
öğleden sonrada..
keyif alarak...
işlerimizin yolunda gideceği..
bir günün devamı olur.
sevgilerimle
herkese kolay gelsin...
Karne
Okula bu yıl başlayan oğluma "Bu hafta karne alıyorsunuz, karnen nasıl acaba?" dedim. Cevap: "Bilmiyorum pek takip etmedim, not pek önemli değil benim için. Ben okumayı öğrendim ya, ona bakarım" Adam ölçme-değerlendirmeyi kendi yapıyor, karne falan lazım değil bize.
Alıntı...
akıllı çocuk :))
Sen Soyacaksın...
Oğluma beslenme hazırlıyorum. "Mandalina mı muz mu?" soruma, oğlum; "Portakal" diye cevap veriyor.
Ukalaca; "Nasıl soyacaksın okulda?" dememle, benim düşünemediğim dumurluk cevap geliyor;
"Ben değil anne, sen soyacaksın ve kapaklı bir kaba koyacaksın". Kocamın kahkaları eşliğinde ve utancımla "Peki oğlum" diyebiliyorum ancak...
Alıntı
ooff oofff
desem ayıp olmaz demi, içimden geldi de:)
portakal dedinizde aklıma şey geldi, hani çocukken oyunlarda ebe belirlemek için sayardıkya...ooo portakalı soydum diye başlayan..
bende saydım ebe sensin kayacım ona göre:))
papatyam dizisi yayından kaldırılmış , sebebide biz BBO sevenlerinin izlemesiymiş:))
kanal bizim izleidğimizi duyunca vay sizmisiniz izleyen diyerek hemen operasyon düzenlemiş:))
hadi yaa...
nazar değmesin diye resmi sitesine yorum bile yazmıyordum...
demek kaldırdılar ha...
neyse sağlık olsun...
kaldıramayacakları şeyler var bizde onları izleriz...
heheh
şaka yapıyorum ya,kaldırıldığı falan yok..
yemekteyiz tarzı programlarımı seyredeceksin yoksa no name
no name falına baktım bu hafta senin haftan...çarşamba günü 5+1 oyna, kesin sende para...benide görcen ama çıkınca:))
merhabalarr
başkanımm benimde falıma bakar mısın tatilim nasıl geçcekmiş merak ediyorum =)
bu arada eylemcim karnemi gene unuttum yaa en iyisi sen gel bak benim getireceğim yok =))
Başkanım falımda rakamları görmedin mi?
Rakamsız Nasıl falcılık bu?
gene de oynayalım da ne çıkarsa kırışırız...
Gökçe hoşgeldin...
Karne nasıl?
Teşekkür mü, takdir mi?
Yoksa nasihat mi...
takdir aldım ,hediyelerimi isterim =))
Başkanım niye şaka yapıyorsun :)
benim iyi niyetli kankam da hemen inanmış :)
gerçi normal yani, diziler heran kaldırılabileceği için inanıyoruz
Gökçe gel bak dedin ya baktım
ama ben karnende bir tane zayıf gördüm
zayıfı olanlara takdir veriyorlar mı :))
Tebrikler canım,
kocaman bir aferin hediye ediyorum sana :)
eylemcim o senin gördüğün ders saati,notu değil =)) ilk hediyemi almış oldum =)
Eylemce 1
Soner ile Efe beraber efenin ödevi olan ev maketini yapıyorlardı
Sevil kumanda elinde televizyon karşısına geçmiş gözünü kırpmadan tv izlemekteydi
Efe:baba evin pencerelerini ben yapayım
Soner:olur mu Efe sen şimdi yamuk yaparsın ben yaparım
Efe:baba o zaman balkonu ben yapayım
Soner:dur dur şurayı yapıştırayım bakarız
Efe: baba bu benim ödevim sen not almayacaksın ki
Her şeyi sen yapıyorsun ne anladım ben bundan
Soner:haklısın oğlum kaptırmışım kendimi bir an
Tamam hadi yap bakalım
Efe:ohh be
Soner:dur oğlum orayı şöyle yap
Efe:babaaa
Soner:tamam tamam
O ara Sevil’e bakar bu durum karşısında hiç ses çıkarmamıştır
Nasıl oldu da seslenmedi diye düşünürken
Telofon çalmaya başlar
Soner:Sevil telofana bakar mısın bizim işimiz var
Sevil:...
Soner: Sevil telefon çalıyor
Sevil:...
Soner:Seviiiill telefon
Sevil:sen bak sana yakın
Soner:senin dizinin dibinde Sevil
Sevil:dur soner off
al tamam diye gözü halen televizyonda telefonu sonere uzatır
Soner:Alo
Doğan:telefona niye bakmıyorsunuz evde değilsiniz diye kapatacaktım
Soner:yok abicim Sevil hanım ancak teşrif etti hayata
Doğan:efendim
Soner:yok bir şey
Doğan:tamam, biz size gelecektikte müsaitmisiniz
Soner:iyi olur , gelin bekliyoruz
Doğan:o zaman geliyoruz
Soner telefonu kapattıktan sonra
Sevil:kimmiş arayan
Soner:baksaydın öğrenirdin
Ne var televizyonda bir saattir gözün başka bir şey görmüyor
Sevil:yemekteyiz programı var hayatım
çok eğlenceli ,insan kopamıyor
Soner:yemekteyiz mi o ne ya
Sevil heyecanla başlar anlatmaya
Sevil:şimdi beş yarışmacı var hayatım hepsi sırayla yemek yapıyorlar
Birbirlerine puan verip ,birinci para kazanıyor....
Soner:sende izliyorsun ,parayı sen kazanmadıktan sonra izlesen ne izlemesen ne
Sevil:aman soner
Dur dur reklam bitiyor başlayacak
Bu arada arayan kimdi
Soner:doğanlar bize gelecekler
Sevil:(gözü ekranda) iyi iyi tamam Aylinde seviyor bu programı beraber izleriz
Soner:hey Allahım hayatta görsem inanmazdım Sevilin böyle televizyon izlediğini
Efe:baba
Soner:geldim oğlum söyle
Efe:bak bitti nasıl olmuş
Soner:biz yaparızda kötü olur mu oğlum
Efe:bitirdiğime göre ben yatmaya gidiyorum artık
Soner:tamam oğlum,iyi geceler
Soner:Sevilcim bende yukarı çıkıp üzerimi değiştireyim birazdan gelir Doğanlar
Sevil:...
Soner:hey allahım ne programmış duymuyor bile
Soner:Seviil ev yanıyor
Sevil:tamam
Soner:neye tamam
Sevil:dediğine
Soner:ben ne dedim
Sevil:off soner bıdı bıdı yaptın kadının yemeğe ne kattığını anlamadım susarmısın biraz
Soner:ev yansa umrunda olmayacak ya olaya bak diyerek yukarı çıkar
giyinip aşağı iner sevil mutfaktadır
Soner:canım televizyondan nasıl ayrıldın
Sevil:reklam girdi ,bende hemen çayı hazırlayım dedim
O sırada kapı çalar
Soner kapıyı açar
Aylin:yetiştik mi, yetiştik mi başladı mı diye hemen içeri girer
Soner:Sana da iyi akşamlar Aylin,hoş geldin diye arkasına bakar
Doğana dönüp ne iş diye sorar
Doğan:hoş bulduk abicim,programa yetişmeye aceleyle geldikte
Başladı mı
Soner:ne başladı mı
Aylin:doğan başladı hadi gel oyalanma
Doğan koşarak solana televizyon karşısına geçer
Soner kapıyı kapatıp içeri girer salona geldiğinde Aylin,sevil ve doğan televizyon karşısına çoktan oturmuştur
Sonerde koltuğun bir kenarına oturup izlemeye başlar nedir bukadar diye merak edip
Aylin:bak kadının yaptığı yemeği beğenmedi görüyormusun Sevil
Doğan:o da güzel yapmadı canım
Sevil:olurmu ne güzel görünüyor
Aylin:ay ayy içinden kıl çıktı
Sevil:nee
Doğan:aha kavgaya bak şimdi
Soner:yuh bunlar yemek yapıp yemiyor direkt hakaret ediyor
Bumuydu dikkatlice izlediğiniz ,yav kalkın başka şeye bakalım diye kumandaya uzanır
Tüm eller sonerin kumandaya uzanmasını engeller hayır diyerek
Soner:tamam alın izleyin hayret bir şey
Soner eline gazete alıp başlar okumaya
Bir süre sonra bakalım yarın neler olacak diye sesleri duyunca bakar ki bitmiş
Soner:ohh bitti mi
Doğan:evet bugünkü bitti
Soner:bir an bitmeyecek sandım
Doğan: ne bitmesi abicim asıl yeni başlayacak
Sevil-Aylin-Soner:nasıl yani
Doğan:başvurumu kabul ederlerse programdayım
Soner:neee
Aylin:canım kocam sen birinci olursun katılırsan
Sevil:aa çok güzel olur
Doğan:hatta başvurumuzu kabul ederlerse
Soner:başka kim başvurdu ki
Doğan:sen
Soner:ben mi
Doğan:evet senin adına da başvuru yaptım
Soner:tutmayın beniii
merhabalar
Gökce tebrikler canim, sizin gibi gencleri ÖSS de görmek isteriz
Eylem ellerine saglik, noldu da aska geldin. Kahvenin etkisi mi, meyvenin etkisi mi?
yaa baskanim ben hala ebe miyim?
aslında bugün aşka gelmedim
daha önceden başlamıştım bugün biraz düzeltme yapıp gönderdim
devamıda şimdilik yok kısmetse haftaya pazartesi
eylemcim ellerine yüreğine sağlık...heheh konuyu güncel tutmuşsun,hadi hayırlısı..
kayacım evet sen hala ebesin:))
no name ilk beş rakama bişey diyemem ama + sı mutlaka 5 olsun
başkanım sizin senaryo evlilik programından esinlenip yazılınca, diğer güncel programıda ben değerlendireyim dedim :)
tamamdır başkanım +5 banko
gerisi kafadan devam...
Gökçecim tebrikler...
Başarının devamı hoş olur doğrusu...
siteye c4 veTNT döşedim kimse kıpraşmasın yoksa patlatırım:)
Kanka eline mi yapışırdı ya
yorum yazarken birde eline sağlık deyiverseydin bana
sevinseydi şu garip kankan
başkası demese neysede sen demeyince dokundu :)
hıı anladım beğenmedin sen ondan
neyse canın sağolsun
beğendiğine dersin
yine delikanlılığım mı tuttu ne
yoksa birlerine bulaşayım deyip gezerken şansa kankam mı çıktı :)
bana müsaade
sinav dönemine girdim
accik ders calisip da gireyim bari sinavlara
kendinize iyi bakin
Eylemcim cok güzel olmus, yüregine ellerine saglik! Güldügümü göstermemek icin saklana saklana okudum, hala gülüyorum...
Gökce kizimizi güzel karnesi icin kutluyorum, her dilegin gercek, tüm güzellikler senin olsun!
başkanım yine mi
daha geçenki patlamadan sonra sitenin tadilatı için borçlar yeni bittiydi
şu krizde masrafa sokacaksın yine bizi :)
İyi çalışmalar Kaya,
rica ederim ablacım
gülmek sana yakışıyor :)
kaya napcan ders çalışıpta ya, bu zamana kadar çalıştın da ne geçti eline, boşver girsin, herşey olacağına varır:))
gökçecim demek takdir aldın,ne güzel,umarım hayatın başarıyla geçer hep..
no name perşembe günü parayı alıp izimizi bulamayacakları şekilde kaybolalım üstadım:))
Başkanım,
Ben kayboldum bile...
Ooo akşam olmuş...
Herkese iyi akşamlar diliyorum...
haklısın no name,günün aydınlık bölümü hemen hemen bitti:))
günüme renk kattığınız ve paylaşımınız için teşekkür ediyorum..
sevgiyle sağlıkla kalın dostlarım..
güzel ve keyifli bir akşam sizlerle olsun.
Ben de herkese iyi aksamlar dileyerek size veda ediyorum,
birazdan nihayet paydos!
Saglicakla, sevgiyle kalin..
Gökçecim..
tebrikler canım..
hediyen ''Uzay Yolculuğu''
uzay mekiğinde
kaptan Başkandavşan.
ve yeşil marslılar eşliğinde
uzay turu..
önce sonermars gezeneninde
çalsın sazlar oynasın kızlar..etkinlikleri
sonra sevilvenüs gezegeninde eğitim şart sempozyumu.
sonra efeNeptun gezegeninde ise çocuklarla başbaşa etkinlikleri
daha sonra..
reytıngUranüs müzesinde ise
kaldırılan dizilerin müzesini geziş.
BBOdizisini gezmek için giriş biletleri tura dahildir.
son gün ise merkürpop gezegeninde..
konser etkinlikleri..
ve dünya ya dönüş...
iyi eğlenceler canım..
Not:
Başkan gezi için bana mı ?sordunuz diye bilir...üzülme..
Taktir alan kardeşini üzmeyecek kadar ince,hassas,kırılgan ve yufka bir yüreğe sahiptir.
Dayanamaz seni bu tura katılman için uzaya bırakır.
eylemciğim kardeşim
teşekkürler canım..
ellerin dert görmesin canım..
yumurta bile kıramıyan soner in
yarışmada izlemek çok hoş olurdu...
o zaman belki devam edersin..
Ne dersin Eylemcim..
herkese
iyi akşamlar..
iyi geceler olsun..
hepinize çok teşekkürler =)
ablacım bu yolculuk süper olcak valla yeşil marslılarla tanışmak istiyodum zaten bende =))başkanım da beni kırmıcağına göre (umarım =)) yarın yola çıkabiliriz hatta oraları beğenirsek hiç gelmeyiz bizide bbo delileri diye müzeye alırlar :D
bu arada eylemcim senaryo süper gidiyo ama haftaya pazartesi çok geç değil mi yaa =)
herkese iyi akşamlar..
merhabalar
başkanım yazdığın senaryonun devamını getirmemişsin.
Günaydınlar
hepimize kolay gelsin...
Günaydin Eylemcim, günaydin Dünya...
Eylemcim cagir sevgili Kankani da bana gelin, bu sabah da
en erkenci ekip olarak hep birlikte Allah ne verdiyse kahvalti edelim.. Baskanim yetistin yetistin, yetisemedin... :)
Güzel bir gün olsun insallah..
Günaydııın
BBO ailesi...
günaydın dostlar
günaydın dünya
günaydın sevimli küçük yeşil marslılar
günaydınnnn...
güzel keyifli moral dolu bir gün olması dileğiyle..
merhaba ve tünaydın...
güzel bir gün olur inşallah,
herkese herşey kolay gelsin...
SIRADAN BİR İŞ GÜNÜ
Karşıdan gelen uzaylıya, başımla bir günaydın çakıyorum.‘Günaydın’, ztbıızzt. Bu türler böyle. Zıtlayıp, bıztlayıp yaşayıp gidiyorlar. Bir merhaba da, ondan sonra gelene. ‘Aman aman, şuna da bakın suratsızın teki’. Hortumlarından fışkıran yeşil sümüğü beni başımdan ayağıma dek… Sırılsıklamım. Bir, en çok iki saniye içinde o sümük buharlaşacak, allahtan. Yoksa, biz insancıkların hali nice olurdu. ‘Yok yok, kalsın’ diyorum. Bugünlük bu kadar sıcakkanlı olmak bana yetti de arttı bile.
Köpekbalığı derisi giysilerimde tek bir kırışık bile yok, ayakkabı cilası parlaklığındaki saçlarım da ise tek bir dalga. Çok güzelim. Önemli bir şey bu. Güzel olmak. Ben güzelliğimin farkındayım da. Bu sabah o patronum olacak gorilin hakaretlerine katlanabilecek kadar güzelim. Dev vitrinde buz gibi yansıyan kendime bakıyorum, gülümsüyorum güvenle; bembeyaz dişlerime ışık ‘çınn’ vurup kaçıyor.
Gezegenler arası arenada oldukça söz sahibi olan sayın şirketimin giriş kapısı açılıyor ardına kadar beni görünce, açılmıyor da sınıfıma uygun bir şekilde ‘şöyle bir’ aralanıyor. Kapı beni ‘hoşgeldiniz ama geç kaldınız 2. sınıf yönetici’ diyerek karşılıyor. ‘Kapı, kapı’ diyorum. ‘Bir gün gelecek ki o gün çok yakın, sen benim önümde sonuna kadar açılacaksın, böyle ıkınarak sıkınarak aralarından berilerinden geçmek zorunda kalmayacağım. Bu yüzden haddini bil’.
‘Yine geç kaldın, sümsük herif’ diyor karşımdaki goril. Tam sen sümsüğü görürsün şimdi deyip, ya allah girişeceğim adama pata küte. Adamı dövmeyi düşünmemle birlikte kredi kartımın hesap özeti gözleriminden önünden şırıl şırıl akmaya başlıyor. Kendime geliveriyorum. Ellerimi hemen iki yanıma kilitleyip, ‘eyvallah’ diyorum. Zın zın Zın… Zınlayan kafamdaki emniyet çipi... Allah ondan bin kere razı olsun. Çipi satan adamlar, ‘sizi kahreden, bitiren, kişiliğinizi paramparça eden işinizde kıçınıza tekme vurulmadan çalışmak istiyorsanız size bu çipi öneririz. Bu çiple, öfkenize yenik düşemeyecek, patronunuz size ne kadar çok kızarsa kızsın, bir tarafınıza takmayacak, daha doğrusu takamayacak hale gelmenizi garanti ediyoruz. Patronunuz sizi ne kadar döverse dövsün, sövsün, ateşiniz 40’lara 50’lilere çıksın, beyniniz sulansın gözpınarlarınızdan aksın farketmez. Sizin kontrolünüz, bu gibi durumlarda, bizim çipin ellerine geçiverir’. demişlerdi de… İtiraf etmeliyim, bana biraz abartıyorlarmış gibi gelmişti. Benim için biçilmiş kaftan olan ‘çipin’, göz kamaştıran özelliklerine pek inanmamıştım. Ama haklılarmış. Denemesi bedava. Sıradan bir iş gününü atlamak isteyen her insanoğlunun kafasında olması gereken bir zamazingo bu.
‘Sümsük herif’ diyor, elindeki metal parçasını evirerek ve de çevirerek. Sen, dünyalı, bu aptal şeye rapor mu diyorsun. Hani nerede ‘ey’ler, hani nerede ‘ay’lar. Ingarot alfabesini öğrenemedin gitti’. ‘Ingarot kadar kafana meteor düşsün’diye düşüneceğim, düşünmesine de…Ih ıh ıh olmuyor. Deniyorum. Olmuyor. Emniyet çipim devrede. Geçen yaz aldığım, taksitlerini hala ödediğim 250 gr’lık inek eti konservesi burnumun önünde bir yukarı bir aşağı zıp zıp zıplıyor. Karşımdaki goril düşünce okuyan türden…
Allah iki kere razı olsun, şu emniyet çipinden
Gorilin fırlattığı rapor, utanmadan kafama saplanıyor. Saplandığı yerden bir çırpıda çıkarıveriyorum onu. Kuştüyü kadar yumuşağım. ‘Tamam efendim’ diyorum. ‘Şimdi gidip Ingarotçamı tazeleteceğim. Istediğiniz raporu da yeniden hazırlayacağım, öğle uykunuza yetiştiririm’.
Kükrüyor goril arkamdan.‘Senin işini yapacak onlarca insan, bak sıra bekliyor dışarıda. Ayağını denk al’.
heheheh BBO salı öyküleri...manyak güzel olmuş ya
nerden geldi aklına böyle şeyler
bu uzaylılar bizim küçük yeşil marslılar değil demi:))
sıradan iş günü adlı salı öyküsü
Gurur Asi adlı yazara ait ..
yazmayı unutmuşum emeğe saygısızlık olmasın..
Ahmaklar
Naron uzun ömürlü olan Rigel ırkındandı ve ailesinin galaksi kayıtlarını tutan dördüncü üyesiydi.
Naron'un büyük bir defteri vardı. Buna galaksilerde kafaları gelişen çok sayıdaki ırklar kaydediliyordu. Daha küçük bir deftere ise, olgunlaşarak Galaksi Federasyonuna girmeye hak kazanan ırklar yazılıyordu. Birinci defterde bazı isimler çizilmişti. Çünkü onlar şu ya da bu nedenle başarısız olmuşlardı. Şanssızlık, biyofizik veya biyokimyasal kusurlar, topluma ayak uyduramama neden oluyordu buna. Ama küçük deftere adları geçirilen hiçbir üye o zamana kadar silinmemişti.
Bir haberci yaklaşırken iriyarı ve son derece yaşlı biri olan Naron da başını kaldırdı.
Haberci, "Naron" dedi. "Ulu insan."
"E, ne var? Şu merasimi bir tarafa bırak."
"Bir grup organizma daha olgunluğa erişti."
"Harika! Harika! Artık daha çabuk olgunlaşıyorlar. Bir yıl geçmiyor ki, yeni bir üyemiz olmasın. Peki kim bu grup?" haberci, galaksinin kod numarasını ve onun içindeki dünyanın koordinatlarını verdi.
Naron, "Ah," dedi. "O dünyayı biliyorum." Ve süslü bir yazıyla adı ilk deftere yazdı. Sonra ikincisine de kaydetti. Adet olduğu için o dünyaya en kalabalık toplumun verdiği adı kullanıyordu. Naron, "Arz..." diye yazdı.
"Bu yeni yaratıklar bir rekor kırdılar," dedi. "Başka hiçbir grup akıldan olgunluğa bu kadar çabuk geçmedi. bir hata olmadığını umarım."
Haberci, "Hata yok efendim." diye cevap verdi.
"Termo-nükleer enerjiyi öğrendiler değil mi?"
"Evet efendim."
"Eh, ölçümüz de bu." naron güldü. "Ve yakında uzay gemileriyle gelecek ve federasyonla bağlantı kuracaklar."
Haberci istemeye istemeye, "Ulu efendim," diye mırıldandı. "Gözlemcilerimiz onların henüz uzaya açılmadıklarını bildirdiler."
Naron şaşırdı. "Hiç mi açılmamışlar? Bir uzay istasyonları da yok mu?"
"Henüz yok efendim."
"Ama maden termo-nükleer güçleri var... Deneyler ve patlatmalar nerde yapılıyor?"
"Kendi gezegenlerinde, efendim."
Altı metre boyunda olan Naron ayağa kalkarak "Kendi gezegenlerinde mi?" diye gürledi.
"Evet, efendim."
Naron ağır ağır kalemini çıkararak küçük deftere yazdığı son adı çizdi. O zamana kadar görülmüş bir şey değildi bu. Ama Naron çok akıllı bir insandı ve galaksideki herkes gibi o kaçınılamayacak sonucu görebilirdi.
Adam, "Ahmaklar..." diye homurdandı.
Isaac Asimov
Güzel hikaye,ablacığım
teşekkürler...
Kankacigim hikayecikler cok güzeldi, "Allah böylesi son´dan insanligi korusun!" diye diye gülümsedik sayende! :)
Emek veren, yazan eller, paylasan yürekler dert görmesin...
AŞK VE DOSTLUK
İnsanoğlunun ,tarif edemediği ikişey vardır. Biri si aşk, diğeride dostluk.
Aşkta, dostlukta tarif edilemez.Sadece yaşanır. Yaşadıkça kavrayabiliriz , aşkı da dostluğuda; tarif edemeyiz.Sadece yaşarız ve sonuçlarına bakarak,payımıza ne düşerse onu kabul ederiz.
Kimi insan için dost, dostluğu hak etmeyecek kadar kötüdür.
Kimi insan için de gerçek aşk ve dost, yere göğe konulamayacak kadar kutsaldır.
Gerçek aşkı ve dostluğu ancak kalp gözü açık olanlar yaşar ve yaşatırlar.
Gerçek aşk ve dost hem yeryüzündedir, hem gökyüzünde hemde kalpte.. Siz neredeyseniz, aşkınızda dostunuzda ordadır. Aşk ve dost nerdedir diye sorarsanız : nerde isterseniz ordadır.Hem gönülde, hem de yaşamın içinde.. Şimdi kaldı mı bu gerçek aşklar ve dostluklar varmıdır acaba ?İsteyen için, aşkda vardır dostlukta. Yeter ki onları gören gözleriniz açık olsun... Yeter ki onları taşıyacak yüreğiniz onlara açık ve geniş olsun...
Hepimizin bir aşkı ,bir çok dostlukları olmuşdur. Belki; karşımızdaki insan birden karşımıza çıkmıştır.Tam anlamıyla tanıyamadan neden,niçin demeden onu seçmiş, güvenmişizdir.
Bir söz vardır :
Aşkın gözü kördür diye. Bence; dostluğun da iki gözü kördür . O yüzden göremiyoruz, görmemiz gerekenleri. Ve her ben senin dostunum diyenede yüzümüze gülenede kanıp, dostumsun diyebiliyoruz zaman zaman!..
no name kardeşim..
antalya da yağmur sel olup taşmış
Kemer de durumlar nasıl..
dükkana su basmadı ya..
bir ses ver...
ablacığım,dün bugün kemer de havalar şahane
hatta bahar yaz arası bir iklim var.
2 gün önce kuvvetli yağmur vardı,benim dükkanı olmasa da bazı dükkanları sular basmış
tabi kemerin sanat yapıları zayıf o yüzden basabiliyor
bizde vukuat yok çok şükür.
sağlığınıza duacıyız...
Temel İtalya'da
Temel İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi...
O zamanki Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya'ya gelmiş.
Programda Fiat tesisleri de var.
Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Temel'e rastlamış. Herkesin
gözü önünde ''Vay Temel...'' diye sarılıp kucaklaşmış.
Orada ayaküstü sohbet etmişler. Tüm protokol bu dostluktan şaşkın...
Konuk gittikten sonra patron Temel'i çağırıp, Krusçev'i nereden
tanıdığını sormuş.
Temel 'Hiiç' demiş.
''Ben eskiden komünisttim... 1 Mayıs kutlamaları için parti beni
Moskova'ya göndermişti. Orada tanışmıştım.''
Olay unutulmuş.
Üç beş ay sonra bu kez Amerika Başkanı Nixon gelmiş İtalya'ya.
Yine aynı program ve fabrika ziyareti.
Tezgahların arasında ''Vay Temel.Vay Nixon.'' muhabbeti...
İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Temel'i yine çağırtmış.
Soru da cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New
York'ta başım polisle belaya girdi. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda
bir avukattı. Beni o savunmuştu..''
Olay bu kadarla kalsa iyi.
İki ay sonra Fransa Başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara
yaşanınca Patron Agnelli derin bunalımlara girmiş.
Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Temel'in uluslararası çevresi var.
- De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?
- Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim.
- Sen herkesi tanır mısın?
- Evet, hemen hemen... Patron iyice hırslanmış.
- Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin.
Temel gülmüş. ''Tabii. Yakın arkadaşımdır.''Çıldırma noktasına gelen
Agnelli haykırmış :
- İspatla... İspatlayamazsan kovarım...
Temel :
- Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan
halkı takdis ederken ben yanında olacağım.
Patron pazarı iple çekmiş. Vatikan'da Papayı bekleyen kalabalığın
arasına karışıp beklemeye başlamış. Bir süre sonra Papa balkona
çıkmış. Yanında Temel...
Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor.
O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış. Temel
bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya ''Bana müsaade' deyip
meydana koşmuş.
Agnelli yerde yatıyor.
Bir iki kişi de ayıltmayaçalışıyor.
Temel çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?''diye
sorunca biri cevap vermiş :
- Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist
vardı. Japonlardan biri senin patronuna döndü.
`Şu sağdaki bizim Temel, ama yanındaki kim?' diye sorunca seninki düşüp bayıldı.
hehehe güzeldi sağol no name..
Merhabalar
Rusya'da bir rakun kendisine tecavüz etmeye kalkan 44 yaşındaki Alexander Kirilov'un penisini ısırıp bir kısmını kopardı
İngiliz The Sun gazetesinde yer alan habere göre sarhoş olan Kirilov, alkolün de verdiği etkiyle böyle bir işe kalkıştığını açıkladı.
"Rakunu gördüğümüz zaman biraz eğlenebilirim diye düşünüdüm" diye Kiriliov, Moskova'daki bir hastanede tedavi ediliyor.
Rus plastik cerrahları kopan parçaları yerine koyamayacaklarını ancak bu durumun Kirilov'un cinsel hayatını etkilemeyeceğini açıkladılar.
Habere bak yaaa :)
nereye gidiyor bu insanlik..
hehehe kaya ne adamsın ya, nerden buldun o haberi:)))
hakkaten nereye gidiyor bu insanlık...
ee boşuna dememişler,şişede durduğu gibi durmaz diye:)))
Baskanim su yesil yaratiklarla irtibata gecsen de Mars`in yeni hakimi biz olsak..
Onlarda da "Dagdan gelip bagdakini kovmak" deyimi var midir acaba??
İngiltere'de yaşayan Andrew Ray'ın, 2 yıl önce kalp krizi geçirdikten sonra komaya giren ve 2 yıl boyunca komada kalan karısı Emma'yı mucize bir öpücükle hayata döndürdüğü ortaya çıktı.
2007 yılında oğlu Alexander'ı doğurduktan 10 gün sonra kalp krizi geçiren kadının beyni oksijensiz kaldığı için bilinci kapandı ve doktorlar bir daha komadan çıkamayabileceğini söyledi. Hayward Beyin Hastalıkları Merkezi'ndeki 2 haftalık bekleyişten sonra önce kızı Ella'nın seslerini karısına dinleten Andrew, daha sonra karısını öperek geri gelmesini diledi.
Öpücük sonrası gözlerini açan kadının tepkisi için Andrew 'Tam bir mucizeydi' dedi. Hala hafıza kaybı sorunu yaşayan Emma hiçbir şey hatırlayamadığını söylüyor. Ailesi ise sevinç içinde.
Bu da yeni nesil "Pamuk Prenses"
ama hafiza kaybi varmis :))
Görüsmek üzere
Kendinize iyi bakin..
akşam oldu hüzünlendim ben yine :)
ellerinize yüreğinize sağlık
güzel paylaşımlarınız için hepinize teşekkürler
ve iyi akşamlar
kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın
görüşebilmek dileğiyle...
ooff ooff
kimseye etmem şikayet,ağlarım ben halime..
güzel ve keyifli bir akşam sizlerle olsun..
sevgiyle-sağlıkla-mutlulukla-dostlukla kalın...
hayat bir acayip olay,%90 ı sıkıntıyla geçiyor,ufacık mutluluklar yetiyor yaşanan sıkıntıları atmaya...o ufacık mutluluklarla dolu olsun hayatınız..
yazılmışsa yarına da nefes alabilmek,görüşmek dileğiyle..
aa akşam olmuş,
ne çabuk...
herkese iyi akşamlar...
papatyamı unutmayınız...
Sizlerin güzel dileklerinize katilarak ve bu aksam "Papatyam"´la gülebilecegimizi hatirlatarak ben de ayrilacagim masamdan birazdan...
Hepimize iyi aksamlar, tüm yorulanlara iyi dinlenmeler, saglicakla kalin.. :)
GÜNAYDIN
BBO AİLESİ
Bir Gün
Hangi zorluğu
yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde
bu insanca sevgiyi.
Güzel günler
zorlu duraklardan
geçer sevdiğim.
Damla damla
birikiyor insan.
Damla damla sevgili...
Bir gün
akıp gideceğiz hayata.
Duvarlar yıkılacak,
açılacak bütün kapılar
bilesin.
Benim yüreğim
sensin şimdi
seni vurur durur...
Ve yine damla damla
çoğalıyorsun içimde.
Yılmaz Güney
iyi sabahlar..
sevgiyi çoğaltmaya çalışalım yüreklerimizde..
şartlar zor...
insan gibi insan bulmak zor..
bize kim dedi ki hayat kolay..
biz kendimiz için sevelim..
sevgimizi anlayan olursada..
şansımıza gülümseyelim..
iyi bir gün olsun canlar...
sevgiyle..
sabaha görüşmek üzere..
Birlikte güzel bir gün geçirme dileğiyle GÜNAYDIN
Günaydınlar
Sevgi ve umutla bir güne daha merhaba
kahvaltıya bekliyorum
hadi bakalım hepimize kolay gelsin
Günaydin canlar...
Kankam bir kere daha bize umudu, sevmeyi hatirlatmis, No Name kardesim hepimize birlikte yasanacak güzel bir gün daha dilemis, Eylemcim yine en güzel kahvaltiyi sevgiyle hazirlamis...
Biz BBO´lular güzel bir aileyiz!
Günümüz yine icimizi isitan gülümsemelerle basladi, böyle sürsün insallah.. :)
gününüz aydın
neşeniz bol
keyfiniz yerinde
gülümsemeleriniz daim olsun...
küçük yeşi marslılar sizede günaydın:)
893 uğurlu sayım o yüzden kimseye kaptırmam:))
ben şimdi gazete okumaya gidiyorum,tüm cesaretimi topladım,en kötü haberlere alıştırdım kendimi...
olurda kazara güzel bişeyler olmuşsa dünyada, sizlerle paylaşırım..
herkese merhabalar..
amanın bir ses
ablacım senmisin
geldiysen üç kere tık tık tık yap
değilsen boşver :)
bende tam bu ne sessizlik diye girecektim siteye ki
giremedim
önüme benim iki katım kadar bir adam çıktı
*hoop nereye
-içeri
*giremezsin
-niye
*bbo kartını göster
-çekil kardeşim hep giriyorum ,
sen nereden çıktın
*yok lütfen giriş kartınız
tesadüf kartta evde kalmış
kafayı kaldırdım bir baktım bizim no name imiş,asayiş görevlimiz
-kanka benim gireyim
*giremezsin ,kartı olmayan giremez
-haydii
-kankacım zaten kimse görünmüyor merak etme içeride eylem falan yapmam ,bir girip çıkacağım
*yook olmaz
-ya ben yabancımıyım
*torpil yok kim olursan ol
-kanka hergün geliyorum
*başka kapıya hadi kartını alda gel
-sen görürsün birde kanka olacak
başkana söyleyeceğim seni
bende eyvallah dedim arkayı dolandım arka kapıda görevli yokmuş girdim içeri o beni daha girmedi sansın :)
başkanım şikayetçiyim ,
giriş kartım yok diye beni içeri almadı şu kapıdaki arkadaş
can sıkıntısı insana neler yaptırıyor :))
eylemcim herkesin bir görevi var ve hiç kimse bir diğerinin görevine müdehale etme hakkına sahip değil...kankan asayişten sorumlu, bir bildiği varki öyle yapmış,bişey demem:))
hehehehe
haklısın can sıkıntısı insana neler yaptırıyor..
bak mesela ben yeni yazma teknikleri üzerinde çalışıyorum...amuda kalktım,sağ elimin başparmağı üzerinde duruyorum,sol elimin serçe parmağıyla mausu,işaret parmağıyla klavyeyi kullanıyorum:)))
çok sakat bir durum ama napim,içimden öyle geldi:))
899'a gider >---------------->
senin iş daha zormuş başkanım
sende de ne yetenek varmış :))
Aman Baskanim ne diyorsun sen öyle, ben tarif ettigin gibi yazmayi denedim az kaldi düsüyordum, cocuklar da denerlerse bir sakatlik olmasin! :)
hani övünmek gibi olmasın ama ben öyleyim işte,,yetenek abidesi gibi bişeyim yani, ilim-bilim açıklama getiremiyor bana...şaşkın halde tüm bilim ve o bilimin adamları:))
bende daha ne cevherler var ama insanoğlu henüz hazır değil bendeki yetenekleri görmeye, o yüzden azar azar gösteriyorum yeteneklerimi:)))
heheheh
yuh ya ancak bu kadar mütevazi olunur..
bu arada 901 i boş bırakın orası no nameye ait
hee sahi ya 200 de bir atıyordu sayfa demi..))
kayaaaaa nerdesin sen bugün ?
bak içimden 10 a kadar sayacağım geldin geldini gelmedin sen bilirsin:)
bu arada no name üstadım sen nerdesin, Antalya sokaklarında araştırmamı yapıyorsun yoksa he:)
ne o , mütevaziliğim karşısında dilinizmi tutuldu,parmaklarınızmı kilitlendi,sessizleştiniz birden:))
Merhabalar
Baskanim kactasin?
9 da geldin Kaya :))
başkanım kankam kapıda nöbet tutuyor onun için içeride görünmüyor :)
Baskanim sadece 9`a kadar mi saymasini biliyor yoksa :)
süpermis
Eylem, kankan nerde?
Kapinin önünde kimsecik yok. Ne kart soran var, ne isim. Daldim girdim iceri. Üzerimde 5 kilogram TNT olsa ne yapacaksiniz?
Nerde asayis..
kayacım saymayı unutmuşum ya, o ara biri geldi unuttum saymayı:))
asayiş sizin yüzünüzden grev yapıyor:))
kayacım TNT MNT bişey yapamaz bize, ancak nükleer bomba ile gelmelisinki bişeye yarasın:))
Baskanim hatirlatirim ben kimyaciyim.
Omo matikten, nükleer bomba yapabiliyorum.
Su yorumu yanlis birileri okusa yandigimin resmidir :)
kapıdaydı Kaya ya içeri bile almadı beni
biraz önce oradaydı
bilmiyorum yoksa
siteyi havaya uçurmaya niyetlisin bakıyorumda :))
caddelerden seller gidiyor,
gökyüzü delinmiş bir yılda yağması gereken yağmur bu gün yağıp çekip gitmek ister gibi bir pozisyon var
dereler nehir oldu barajlar doldu kapakları her an açılabilir
işte o zaman yandı gülüm keten helva
anlayacağınız elde çekpas nöbetteyiz
tüm terzilerde kum torbası dikiyor
tüm sokak başları kum torbalarıyla takviye edildi arabalar yüksek yerlere çekildi, bekliyoruz bakalım...
hadi bize kolay gele...
Alin size tarihi bir yanilgi
SİNDİRELLA'NIN AYAKKABISI NEDEN YAPILMIŞTI?
Sincap kürkünden...
Masalın bilinen halini 17. yüzyılda yazıya döen Charles Perrault, Ortaçağ masalında vair (sincap kürkü) olarak geçen kelimeyi yanlış anlamış ve verre (cam) olarak yazmıştır.
Artik cocuklara yalan yanlis masallar anlatmayalim protestosu yapalim :)
BİR MAVİ BALİNANIN YUTABİLECEĞİ EN BÜYÜK ŞEY?
Greyfurt!...
Oldukça ilginç bir biçimde bir mavi balinanın boğazı onun göbek deliğiyle (küçük bir yemek tabağı boyutunda)hemen hemen aynı çapa sahipken, kulak zarından (daha küçük bir yemek tabağı boyutunda) biraz daha küçüktür. Mavi balinalar yılın sekiz ayı yemek yemezler. Ama yaz aylarında günde 3 ton yiyerek sürekli beslenirler.
Süper yaa :))
vay be ne bilgiler varmış :)
meydey meydey
help help
biri beni kurtarsın !!!
başkanımın isteği kabul oldu galiba
küçük yeşil marslılar kaçırıyorlar başkanımızı :))
hepimize iyi akşamlar
kendinize iyi bakın...
kimsesiz hem öksüz kaldım bu yerde
talihim düşürdü beni bu derde
gözümü kapatıp bir kara perde
evimi yurdumu anar ağlarım
neyleyim köşkü
neyleyim sarayı
içinde salınan yar olmayınca
....
oof oof
TRT FM de sanat müziği faslı var
yok marslılar olsa yardım istemez başkanım...
belki marslılar yardım istiyordur...
güle güle kankacım...
eylemcim kaçıran falan yok, ben direkt aklımı kaçırıyorum,o yüzden dedim onu:))
iyi akşamlar
Eylemcim güle güle, gülümsemelerle canim...
Kankacim bir ceee dedin kayboldun, hala tik tik tik vurmani bekliyoruz... :)
No Namecim Allah kolaylik versin, insallah siddetli yagislarin verecegi zarar korktugun kadar büyük olmaz...
Baskanim siz sinyal vermeye devam edin, kurtarma ekipleri aramaya baslamislardir eminim! :)
Kayacim bir varsin bir yoksun, kolay gelsin, isin rast gitsin!
Hepimize iyi dinlenmeler, iyi aksamlar...
Ablacim hep varim da arka tarafta Java denen zimbirtiyla ugrasiyorum.
Yahu su Java dilinden iyi anlayan bi hayirsever yok mu?
Bi oyun yazdim ama bi yerinde hata veriyor, kafayi yedirecek bana
Bir dönemde 5, bilemedin 6 ders olur. 11 tane ders olur mu arkadas bir dönemde. Isyan etmeme az kaldi
Hepinize iyi aksamlar diliyorum.
Cok calismam lazim cook...
herkese kolay gelsin...
Aynı zamanda iyi bir akşam olsun...
Allah Rahatlık Versin...
herkese merhaba
YARATICILARIN İZİNDE-1
Bilinen Yaşam Biçimleri Parkı görevlilerinden Scanik gözüne inanamadı... İki uzun elinin orta parmaklarını yarım daire biçiminde büktü, sarımsı yeşil renkli oval yüzünde, bir kulağından diğerine uzayan geniş gözünü ovaladı eski bir alışkanlıkla. Gördükleri, yine inanılmazdı!
İnsanların 2338 yılında terk ettiği Ardün Gezegeni’nde üretilip, robotip olarak adlandırılan robot, yere düşen ekoya yaprağını alıp koklamış ve koklamayı sürdürüyordu. Bildiği kadarıyla robotiplerin koku alma özellikleri yoktu. Ziyaretçi kalabalığı arasında Scanik’in dikkatini çeken bu görünüm, kalabalık biraz aralanınca, daha da inanılmaz bir görünüme dönüştü!
Robotipin yanında, tıpkı insan yaratıcılarının dişisi görünümünde bir robot daha vardı. Görüntü bununla da sınırlı değildi... Küçük modeli gibi görünen bir başka robotip koşarak dişi görünümlü robotipin boynuna sarıldı. Dişi robotip, küçük robotipin tepesindeki saç görünümlü kabarıklığı okşarken, dudakları aralandı, bir şeyler söyledi... konuşuyordu sanki... Konuşmak robotiplerin o güne dek bilinmeyen, en azından Scanik’in görüp-duymadığı bir başka özelliğiydi...
Scanik, gördüklerine inanmakta hala zorlanıyordu. Robotipler, inanılmaz biçimde yaratıcıları insanlar gibi konuşuyordu! İnsanlardan duyduğu bir sözü anımsadı gülerek: “İnsan her gün yeni şeyler öğrenebilir.”
O sözü duyduğu insanların son örnekleri olduğu düşünülüp, parkta özenle korunan insanlar, 63 yıl önce Ardün Gezegeni’ni terk etmişti. Ardün’den ayrıldıktan sonra robotipleri üretmemişler, üretememişlerdi! Hele Scanik’in gözüne inanamayarak, yaptıklarını şaşkınlıkla izlediği robotipleri hiç üretmemişlerdi! Ya da Scanik’in bu üretimden haberi yoktu. Gördüğü robotipler standart robotiplerin yapmadıklarını yapıyor, ekoya yapraklarını koklayıp, birbirlerinin boynuna sarılırken, konuşuyorlardı...
Ardün Gezegeni doğal ömrünü tamamlayamadan, 2340 yılında 4318 km çaplı Hybera Gezegeni’yle çarpışmış, irili ufaklı parçaları önce galaksiye, sonra da uzayın derinliklerine dağılarak yok olmuştu. Ama 2401 yılında, Econa Gezegeni’ndeki Bilinen Yaşam Biçimleri Parkı’nda; yaratıcıları insanlar özenle korundukları yaşam birimlerinde zoraki konukken; yarattıkları 3 robotip parkı ziyaret etmekle kalmayıp, yere düşen bir ekoya yaprağını alıp kokluyordu. Üstelik birisi dişi, diğeri çocuk görünümlü iki robot daha vardı.
Scanik gülümseyerek ince, oval başını iki yana salladı. Bu bir şaka olmalıydı! Galaktik bir şaka. 2401 yılında bile şaka yapmayı unutmayan canlılar yaşıyor, evrenin sürprizlerinin sonu gelmiyordu...
Scanik haklıydı. 2295 Yılı’nda bir şaka yapılmıştı. Ama Scanik’in sandığı biçimde değil. En uzak olasılıkları hesaplayıp uyaran, elektronik temelli beyninin tek hücresinin bile hesaba katmadığı bir şaka yapılmıştı.
Ardün Gezegeni’nde yaşam sona ermeden, bazı üretim sorumlularına kızan genetik bilimci Mendelion; üretim analistleriyle sürekli çekişen elektronik programcısı Iroha ve üretim sorumlusu Neodim’le işbirliği yapmıştı. Kendilerine inanmayanlara bir ders vermek istiyorlardı. Robotiplerin bazılarının beyinleri ve iç donanımlarını; zara sahip, basit hücre yapısının gelişebileceği sistemle değiştirip, elektronik programlarını da sistemi yaşatıp, geliştirebilecek biçimde değiştirmişlerdi. Bu değişikliklerden Mendelion, Iroha ve Neodim dışında kimsenin haberi yoktu.
Robotiplerin zamanla değişen davranışlarını kimsenin fark edecek hali de yoktu o günlerde. Fark edenler de üzerinde durmamıştı. Ardün’ün 45 yıl sonra, 2340 yılında yok olacağını biliyorlardı. Yaşabilecekleri yeni bir gezegen bulmakla o kadar meşguldüler ki, standart görevlerini aksatmadan yerine getiren robotiplere fazla dikkat etmiyorlardı.
Değiştirilen 224 robotip, bu rahat ortamda bir yandan standart görevlerini harfiyen yerine getiriyor; diğer yandan gelişimlerini sürdürerek; ilk insanımsıların ve giderek ilk insanların düşünme ve uygulamalarına benzer temel bir yapı geliştiriyorlardı. Bu gelişim, doğal evrim gibi milyonlarca yıla gereksinmeden, aralıksız ve hızlı bir biçimde sürerken; ortaya Neandertal benzeri zekaya sahip; meraklı, düşünen, yaşama içgüdüsüyle davranan, sürpriz robotipler çıkıyordu.
2339 yılında, gereksiz ağırlıklar olarak görülen 318 robotip, -ki aralarında 224 robotip de vardı- Mendilion, Iroha, Neodim ve destekleyenlerinin karşı çıkmasına rağmen, azot esaslı atmosferi ve doğal ortamıyla, insanlar için yaşanmaz sınıfına giren Nevron Gezegeni’ne bırakıldı.
Mendilion, Iroha, Neodim ve 38 yandaşı dışındakiler için asıl amaç; 3810 ışık yılı uzaklıktaki Serium adlı, hidro sınıfı gezegene bir an önce ulaşabilmekti ve bu amaç yolculuğunda her robotip artı, hatta gereksiz bir yüktü! Olur da bu yolculukta hesaplamayıp-düşünemedikleri, hatta öngöremedikleri bir nedenle Serium’a ulaşamaz, insanlığın belki de son temsilcileri olarak yok olurlarsa; diğer yaşam biçimleri ve uygarlıklara bir iz bırakıp; bir zamanlar insanlar da yaşadılar diyebilmek için, 318 adet robotiple birlikte insanları anlatabileceklerini düşündükleri bazı kültürel örnekleri Nevron’a bırakmışlardı.
Bu nedenle, Mendilion, Iroha, Neodim ve 38 yandaşının itirazlarına aldırmadılar. Bütün bu tartışmaları yaparken ana gruptan her geçen saniye uzak düşüp, oldukça da geciktiler. Gecikmelerinin getirdiği insani telaşla, çevrelerine de fazla dikkat etmediler. Nevron Gezegeni’nin azot esaslı seyreltik atmosferi, doğal ortamıyla insanlara yaşam şansı tanımıyordu. Ama yüzeyin alt tabakalarında, donmuş toprağın altında, donmuş su kaynakları vardı.
Scanik, 94 yıldır parkın koruma ve bakım görevlilerinden birisiydi. Galaksinin, evrenin ulaşılabilen her yerinden getirilen birbirinden ilginç, çok farklı canlılarını ve bir o kadar ilginç ziyaretçilerini görmüştü. Ama hiçbiri, robotipler kadar şaşırtmamıştı Scanik’i.
Scanik 94 yılın alışkanlığıyla tüm zamanını, sabahlarını çift güneşin aydınlattığı parkta geçiriyordu. Bu kez bütünüyle kendisine ait saatlerini, robotipleri izlemeye ayırdı.
Önce, robotipleri izlerken o birim senin, bu birim benim dolaşacağını sanıyordu. Hatta, tamamı ancak 4 günde -ki, bir Nature günü yaklaşık olarak 34 dünya saatiydi- dolaşılabilen parkta, bu gönüllü izlemenin günlerce süreceğini düşündü. Ama yanıldı. Robotiplerin önceden belirlenmiş bir hedefleri olduğu, kısa sürede ortaya çıktı.
Robotipler ilk birimlerde fazla oyalanmadılar. Bazılarına şöyle bir bakıp, insanların bulunduğu bölüme doğru giderek hızlanıp parkı dolaşmaya başladılar. İlk bölümden sonra adımlarını hızlandırmakla da yetinmediler. Manyetik alan üstünde parkı dolaşan, ziyaretçi trenine bindiler. Scanik’de hiç tereddüt etmeden onları izledi. Scanik’e nereye gideceklerini söylememişlerdi! Aslında Scanik’in farkında bile değillerdi. Belki de farkındaydılar, ama bunu önemsemiyor görünüyorlardı! Zaten şaşkınlıkla izlediği sahne dışında, konuştuklarına da şahit olmamıştı. Scanik’le konuşsalar bile nasıl anlaşacaklardı ki? Galaktik dil çeviricisi anlaşmalarını sağlayabilecek miydi?
Robotipler galaksiye ait değildi. Tıpkı yaratıcıları, insanlar gibi. Ama o an bütün bunları önemsemiyordu. Nereye gideceklerini artık biliyordu ve oraya onlardan önce ulaşmalıydı. İkinci bölümde ziyaretçi treninden inip, yalnız park görevlilerinin kullandığı özel hatta yöneldi. Ziyaretçi treni hala ikinci bölümdeyken, Scanik çoktan insanların bulunduğu bölüme ulaşıp, birimin kontrol odasında Robotipleri beklemeye başladı.
Kontrol odasındayken Robotipler kendisini göremezdi. Bu önlemi zorunlu olarak aldı. Robotipleri henüz yeterince tanımıyor, neler yapabileceklerini bilmiyordu. 118 yıllık yaşamının en ilginç karşılaşmasında, işini şansa bırakamazdı. Şansa bırakmamayı düşünmesi, yeni bir uyarıyı getirdi aklına. “Belki de, Robotipler parka yalnızca ziyaretçi olarak gelmemişlerdi! Yaratıcılarına bir şans tanımak için parka gelmiş olabilirlerdi... olabilir miydi?”
Önce, başını sallayarak güldü bu düşüncesine. Sonra elektronik temelli beyninin; “Ya küçük de olsa böyle bir olasılık varsa?” uyarısıyla ürperdi. Ürpertisi paniğe dönüşüyordu ki, kendini teselli etti. Tamamı 3 Robotip. Parktan yere düşmüş bir ekoya yaprağını bile habersiz dışarı çıkaramazlardı. Üstelik, o Scanik’di. 118 yaşında, ömrünün baharını yaşayan Scanik ve yalnızca, bazı bakım-kontrol işlerinden sorumluydu. Robotiplerle ilgili düşündüğü gibi bir olasılık söz konusuysa bile; yalnız üstlerine karşı, olanları ve belki olabileceğini düşündüklerini bildirme sorumluluğu vardı. Tek yapması gereken, beyin uyarıları ve düşündüklerini bir üst sorumluya iletmekti. Scanik’de öyle yaptı.
Üst sorumlu Senora’nın ekrandaki görüntüsü neşeliydi.
- Evet Scanik. Sen beni çok ender ararsın. Ne oldu?
- Haklısınız Bay Senora. İlginç bir şey... ilginç olduğunu sandığım bir beyin uyarım, düşüncem var. Uzak olasılık, ama yine de size bildirmek istedim.
- Uzak olasılıkları araştırmak, Econia Gezegeni’nin temel kuralıdır, iyi yaptın. Beynimin uyarısı dediğin şey nedir? Scanik Robotipleri gördüğü ilk andan, o ana değin yaşadıklarını bir bir anlattı Senora’ya. Senora; “Haklı olabilirsin. Gerçekten ilginç, çok ilginç! İncelemeye-araştırmaya değer. Hatta gerekli. Ben hemen bölüm başkanını arıyorum. Teşekkürler Scanik” derken, Robotipler birimin önünde göründüler. Scanik yeniden Senora’yı aradı. “Geldiler.” “Anlaşıldı Scanik. Gözden kaçırmadan izle onları.”
Scanik pür dikkat robotipleri izlerken, ekranda Senora göründü. “Scanik. Bay Brathien işi şansa bırakmak istemiyor. Robotipleri hemen kontrol altına alıyoruz.” Scanik; “Anlaşıldı Bay Senora” derken, metrelerce yukarıdaki petek kontrol gözlerinden süzülen yeşil ışık, 3 robotipi kuşatıp, hareketsiz bıraktı. Bazı ziyaretçilerin şaşkın bakışları arasında gözlerden kaybolup, kontrol ve denetleme merkezine ışınlandılar.
Scanik rahatladı, arkasına yaslanıp dahili beslenme sisteminin natura kokteyl butonuna bastı. Ekrandaki görüntülere aldırmayıp birkaç uzun adım attı. Tek yönlü kristalize transparan metal yüzeye yaklaşıp, adlandırmakta zorlandığı karışık düşüncelerle insanları izlemeye başladı.
Robotipler, dahili transfer sistemiyle ışınlandıkları kontrol merkezinde eski hallerine dönüşürken sıkıntılı görünüyordu. Transfer tamamlanınca, sorgu bölümüne alındılar. Görevli olmadığı halde Scanik’de sorgu grubuna çağrıldı.
Sorgunun beyinsel iletişimle mi, yoksa anımsatma yöntemiyle mi yapılacağı tartışması uzun sürmedi. Oylama, anımsatma yöntemi lehine sonuçlanınca; robotipler üretimlerinin başladığı 2273 yılından sonraki yaşamlarıyla ilgili, Econia Gezegeni yönetiminin elindeki bütün bilgileri film gibi izlerken; sorgu grubu da robotiplerin tepkilerini izleyip, değerlendirmeye başladı.
Bilgisayarların tespitleri-kayıtları sürerken, sorgu grubu düşünceliydi. Standart robotiplerle ilgili bilgiler, sorgulanan robotiplerin tepkileriyle örtüşmüyordu. Görsel sunuş ve anımsatma sürerken; bilgisayarlar önceden belirlenen özelliklerden çok, yeni belirlenen özelliklere dikkatleri çekiyor, izleyenleri sık sık uyarıyordu. Sonunda ekranda robotiplerin Bilinen Yaşam Biçimleri Parkı’nda, yaratıcıları insanların özenle korunduğu birimin önünde görünmesiyle, görsel sunuş ve sorgunun birinci bölümü sona erdi.
Robotipler sessiz ve düşünceli görünürken, sorgu grubu başkanı Vathien, Scanik’e döndü.
- Haklıymışsın Scanik. Bunlar bildiğimiz standart robotiplerden değil. Tepkilerini ölçtük. Sıra amaçlarını öğrenmeye geldi. Ama şimdi beslenme zamanı. Sahi, robotiplerin beslenme... yani bakıma gereksinimleri var mıdır sence?
- Bence, ben bilmiyorum. Bildiğim, standart robotiplere insanların zamanıyla haftada bir enerji yüklemek gerekiyor. Ama bunlar, standart değil ki… Sonra…
- Sonra ne Scanik?
- Bu... bunlar konuşuyor galiba… neden onlara sormuyoruz?
- Konuşuyorlar mı? Bunu daha önce neden söylemedin?
- Özür dilerim. Sorguda her şey anlaşılır diye, ukalalık etmek istemedim.
- Neyse! Zaten sırada iletişim taraması var. Bakalım yarı elektronik görünen beyinlerinde başka neler var? Sonra da konuşmayı deneriz. Şimdi beslenme zamanı.
Elithien dayanamadı!
- Bence tatilimizi burada geçirip, bir an önce sonuç almaya çalışalım. Park tarihinin en ilginç anında, tatilin sırası mı şimdi? Bu rutin bir görev değil Vathien. Park tarihine adlarımız platin harflerle yazılabilir. Hatta yazılım süreci, bence başladı bile... Belki de sorgu bitmeden, robotipler iletişim kurulamaz derecede zayıflar. Hatta onları bütünüyle kaybedebiliriz. Özelliklerini tam olarak bilmiyoruz henüz. Önce bunu öğrenmeliyiz bence. Vathien’in tereddütü kısa sürdü.
- Haklısın olabilirsin Elithien. İşimizi şansa bırakmayalım.
Oylama, 14 de 14 kabul çıktı.
yaratıcıların izinde
Dahili beslenme ve bakım ünitesinden alınanlar içilip-yiyilirken, robotiplerle sesli iletişim kurulmaya çalışıldı. İletişim sesli kurulamadı. Robotipler soruları beyin dalgalarıyla yanıtladılar. Böylece, otomatik beyinsel iletişim kuruldu, galaktik dil çeviricisi devreye girdi
YARATICILARIN İZİNDE -2
Robotipler, yarı organik besleniyordu. Koşulların elvermediği durumlarda, en yakın kaynaktan enerji yüklemesi yapıyor, dönüşüm sistemleri de organik beslenme gereksinimlerini karşılıyordu. Ama o an için beslenmeye gerek duymuyorlardı. Standart robotiplerden farklı olarak, Econia zamanıyla 4 günleri daha vardı. Econia Gezegeni ve Ekolane Sistemi’nde enerji yükleyebilecekleri kaynakları da boldu.
Vathien rahatlayıp, neşelendi. Natura kokteylinden iri bir yudum alırken, neşesi sesine yansıdı.
- Neyse ki robotipleri kaybetme riskimiz yok. Sistemimiz için üretilmişler sanki! Bu iyi, çok iyi. Her şeyi öğrenmek için yeterli zamanımız olacak.
Vathien’in üç parmağının ikincisi sesli iletişim kanalını kapatma butonuna uzanırken, fısıltı halinde uzun kulaklarına ulaşan iki heceyi duyunca; ince, uzun eli havada asılı kaldı. “İnsan.” Ardından Scanik’in heyecanlı sesi duyuldu. “Konuştu, konuşuyor. Söylemiştim size.”
Elithien, dil çeviricisinin sesini yükseltirken sordu: “Ne dediniz robotip? ” Yanıt netti: “İnsan.”
Robotiplerin insanlar, yaratıcıları insanlar için geldikleri belliydi. Bu artık kesin olarak biliniyordu. Tam da insanların yaşam biriminin önünde yakalanmışlardı. Ama neden? Eğer yakalanmasaydılar, ne yapacaktılar? O ana değin sorgulanmalarına rağmen, “Neden?” sorusuna henüz yanıt alınamamıştı.
İletişim kanalını kapatıp, “insanlar için geldikleri belli,” dedi Vathien. “Hepsi 3 robotip, insanları kurtarmayı mı düşünüyorlar dersiniz? Bu çok romantik… ama çok da mantıksız! Buradan yere düşmüş bir ekoya yaprağını bile izinsiz çıkaramazlar.”
Elithien, “Onlara soralım” diyerek, yeniden sesli iletişim kanalını açtı.
- İnsanları görmek istiyorsunuz. Peki neden?
Robotip: “Neden mi? Bu bir soru sanıyorum” dedi ve bir süre sustuktan sonra ekledi. “Biz merak ediyoruz.”
- Merak ediyorsunuz?
- Evet. Yaratıcılarımızı merak ediyoruz. Bizler, diğer robotiplerden farklıyız. Onlar merak etmezler. Yalnızca programlandıkları görevleri için çalışırlar.
- Sizler mi? Sizler gibi başka robotipler de mi var?
- Evet. Nevron Gezegeni’nde. Crezonlar, yaratıcımız insanları yakaladıklarında yüzlerce olan sayımız, şimdi binlerce.
- Binlerce düşünen, düşündüklerini uygulayan robotip var öyle mi?
- Bütün robotipler bizim gibi değil. Biz Econia’ya gelmek için Nevron’dan ayrıldığımızda 8792 robotip vardı. Geçen zamanda ne kadar çoğaldığımzı bilmiyoruz.
Econia’nın bulunduğu açıdan, Nevron’la ancak ikinci düzey ışık hızıyla iletişim kurabiliyoruz. Bu da çok zaman alıyor. Sanırım bu açıdan, Nevron yönünde iletişim hızını ikinci düzeye indirgeyen bir tür karşı enerji eğrileri, belki de girdapları var. Bu nedenler iletişim hızını bir biçimde engelliyor olmalı... Ekselior’dan sonra böyle oldu.
- Ekselior’dan sonra... Yani Ekolane Sistemi’nin üzerinde yaşam olan, en dıştan ikinci gezegeni.
- Evet. Bilgilerim öyle diyor.
- Bilgileriniz mi? Başka neler biliyorsunuz? Yaratıcılarınızdan sonra nasıl çoğaldınız?
Soru, karşılıklı bakışmalara neden oldu. Neden sonra Vathien, dişi görünümlü robotipe bakarak sordu.
- Yoksa, yoksa üreyebiliyor musunuz?
Robotip, gülümseyerek yanıtladı Vathien’i.
- Yo hayır, üreyemiyoruz. Bazı yaratıcılarımız, diğer insanların haberleri olmadan, aramızdan bazılarında değişiklikler yaptı. İlk yaşadıkları gezegende.
- Dünya’da mı?
- Hayır biz Dünya’da hiç olmadık. Standart üretimimiz 2273 yılında Ardün’de başladı. Farklı olan bizler 2295 Yılı’nda üretildik. Dünyadaki, Neandertal insanlarına benzer bir yapıya ulaştık önce...
- Sonra?
- Sonra, hızlandırılmış evrim diyebileceğimiz gelişimimizi aralıksız sürdürdük. Hala da sürdürüyoruz. Bizleri doğanın değil, ama yaratıcılarımızın bir şakası olarak kabul edebilirsiniz!
“Şaka mı? Şaka olduğunu anlamıştım zaten” diye yeniden neşelendi Scanik. Koro halindeki; “Scanik” uyarısı neşesini yarım bıraktı.
- Evet robotip, sizi dinliyoruz.
- Sürekli robotip demekten sıkıldıysanız, adım Diamore.
- ..! yani, ayrı ayrı adlarınız mı var?
- Evet Bay Vathien. Bu bayan, Nivyera, küçüğün adı da Ohen.
Salondakiler karışık duygularla bakışırken, “Bakalım daha neler duyup öğreneceğiz?” düşüncesiyle Elithien gülümsedi.
- Sizi dinliyoruz Bay Diamore.
- Teşekkür ederim Bayan Elithien.
- Yaratıcılarımız yakalandıktan sonra, kendimizi garip bir biçimde hissetmeye başladık. Nasıl söylemem daha doğru bilemiyorum, ama yalnız, evet kendimizi yalnız hissetmeye başladık. Tüm çabalarımıza rağmen, yaratıcılarımızın yakalanmasına engel olamamıştık. Ama onları unutmamış, unutamamıştık. Sonunda onları bulmaya karar verdik.
- Onları bulunca ne yapacaktınız?
- Bunu düşünmedik. Bunun için bir planımız da yoktu. Yalnızca onları bulmayı düşündük. Varlığımızı onlara borçluyduk. Bizi onlar yaratmıştı. Belki onlar için bir şeyler yapabilir, mutlu olmalarını sağlayabilirdik. Ama bütün bunları yapabilmemiz için, önce onları bulmalıydık.
- Mutluluklarını sağlamak mı? Neden mutsuz olduklarını düşünüyorsunuz? Çok özenle korunuyorlar. İnsanların deyimiyle, bir dedikleri de iki edilmiyor.
- Nevron’dan kendi istekleriyle ayrılmadılar ki! Aslında, Nevron’da kalmalarının nedeni de bizlerdik. Bizleri, bir biçimde çocukları gibi görüyorlardı. Bu nedenle diğer insanlarla tartışmışlar, sonra da Nevron’da kalıp, mutlu olmamızı sağlamışlardı. Ta ki, Crezonlar tarafından yakalanıncaya dek.
- Diğer insanlar mı? Biz parktaki insanların son temsilciler olduğunu sanıyorduk.
- Diğer insanların nerede ve ne durumda olduklarını, bizler de bilmiyoruz. Onların izlerini bulamadık. Zaten bizleri de başka kültür örnekleriyle beraber, olur da başlarına bir şey gelirse; diğer uygarlıklara, insanlığın uygarlık izleri olarak Nevron’a bırakmışlardı.
- Görünüşe göre, diğer örneklere gerek bile kalmadan, yeterli izler bırakmışlar.
- Bizleri yeterli bulduğunuz için, robotipler adına teşekkür ederim. Bizlerin mutlu olmasını istiyorsanız; izlerini nihayet bulduğumuz insanları, yaratıcılarımızı görmemize izin vermelisiniz. Lütfen.
- Buna biz karar veremeyiz. Sorgu sonuçlarını, tabii düşüncelerimizi de belirterek, Genel Denetim ve Karar Kurulu’na sunacağız. Kararı onlar verecek. Ama bence henüz yanıtsız birkaç soru var.
- Yanıt vermek istiyorum.
- Sizleri mutlu ettiklerini söylerken; tam olarak nelerden söz ediyordunuz Bay Diamore?
Diamore oturduğu yerden kalktı. Bir adım atıp yan döndü ve sol eli Nivyera ve Ohen’i gösterirken sürdürdü sözlerini.
- Bizler, organik ve bedensel olarak üreyemiyoruz. Henüz o düzeyde evrimleşmedik. Ama insani temel isteklerimiz, önlenemez tutkulara dönüştü zamanla. Bizlerin de; insanlar gibi erkekleri, dişileri ve çocukları, hatta ailelerimiz olsun istedik. Yaratıcılarımız bizleri kırmadı ve gördüğünüz gibi, biçimsel de olsa ailelerimiz var artık. Bütün bunları da, öncelikle Bay Mendilion, Iroha ve Neodim’e borçluyuz.
YARATICILARIN İZİNDE-3
Vathien’in ince uzun orta parmağı otomatik olarak bilgisayara yöneldi. İnsanların yaşam biriminin önce listesini, sonra ön sıralarda Mendilion, Iroha ve Neodim’in bulunduğu görüntüleri büyük ekrana taşırken; o güne değin pek tanıdık olmadığı bir duyguyla sarsıldı, heyecan...
Heyecan çift yönlüydü. robotiplerin bir çeşit intihar komandoları olmadığını belirten beyin uyarılarını dinleyip, aralarındaki, transparan megazer kalkanı devre dışı bıraktı. Robotipler heyecanlı adımlarla megazer kalkanın sınırına değin ilerlediler. Nemlenmiş bakışları, Mendilion, Iroha, Neodim ve diğer insanların görüntülerine kilitlendi.
Vathien, yerlerinde çakılmış robotipleri izleyip, soruşturma sonuç raporunu; “Pozitif, tehlike yok” olarak onaylarken robotiplere seslendi. “Peki. Heyecanınızı anlıyoruz! Yani anladığımızı sanıyoruz. Resmi soruşturmanın ilk bölümü burada sona erdi. Sonuç,” derken, robotiplerin ekrandan ayrılmakta zorlanan, nemli-buğulu bakışları Vathien’e yöneldi.
Vathien: “Sonuç pozitif. Yani tehlike yok, olumlu. Büyük bir olasılıkla yaratıcılarınızla görüşmenize izin verilecek. Ama izninizle, soruşturma dışı bir sorum var.” diyerek, diğer üyelere baktı. Üyeler sessiz kalınca, sözlerini sürdürdü.
- Anladığım kadarıyla kendi gemileriniz yok. Econia’ya nasıl gelebildiniz Bay Diamore?
Diamore; “Kolay olmadı Bay Vathien” derken sendeledi. Geriye doğru birkaç adım attı, tabandan yükselen oturma ünitesinin arkalığına yaslanırken sözlerini sürdürdü.
2340 yılında, yaşam tarayıcıları olarak adlandırılan Crezonlar Nevron’a geldiklerinde; insanlarla birlikte yüzey altında yaşıyorduk. Nevron Gezegeni’nin azot esaslı atmosferi ve doğal ortamı, insanların yüzeyde yaşamasına izin vermiyordu. Yüzeyde hiç eksilmeyen fırtınalar, -118Co’lik ısı, hava girdapları da insanların lehine değildi. İnsanlar, yaşam alanlarını yüzey etkilerinden arınmış birimlerde değil, toprağın derinliklerindeki mağaralarda kurdular. Yaşam birimleri, hem yüzeyin 35-70 metre altındaki donmuş topraklara, hem de 35-350 metre derinlikteki donmuş su kaynaklarına daha yakındı. Yeraltı birimleri tünellerle birbirlerine bağlanmıştı. Uzay gemileri de yeraltında inşa edilen alanın girişindeydi. Ama bizler gemiyi kullanacak düzeye henüz ulaşmamıştık.
Crezonlar bir kez yaşam belirleyince, yörüngede dolanan ana gemilerinden sürekli Nevron’a akınlar düzenlemeye başladılar. Bizler yüzeydeki olumsuzluklardan etkilenmiyor, Crezonların çabalarını sürekli boşa çıkarıyorduk. Sonunda tüm güçlerini insanlara yönelttiler. İnsanların yaşam birimlerinin çoğunu yok ettiler. Böylece yüzeyde yaşama şansı olmayan insanları, uzun uğraşılardan sonra ele geçirdiler. İnsanlar kaybettiklerini anlayınca, bizleri sakladılar. Robotipler olarak tüm ümitsizliğine rağmen Crezonlara engel olabilmeyi düşündük. Ancak emirler kesindi. Umarsız, öfkeli bakışlarla, bir şey yapamadan izlediğimiz Crezon avcı gemileri Nevron atmosferinde gözden kaybolurken, ümitlerimiz de kayboluyordu. Sonunda, görünen yalnızlığımızla baş başa kaldık.
Sonra, yavaş yavaş kazanmaya başladığımız insani özelliklerimizden birisi kendisini anımsattı bizlere. Merak. Bulabildiğimiz her şeyi, yarı insani aklımızla değerlendirip, anlamaya çalışarak ipuçları bulmaya çalıştık. “Onları nereye götürüyorlar, onlara neler olacak?” sorularının yanıtlarını bulabilmek tek amacımız olmuştu artık.
Bir yandan gecikip ana gruptan sonra Nevron’dan ayrılan insanlara, hatta ana gruba, diğer yandan Crezonlar tarafından götürülen, kendimize daha yakın bulduğumuz yaratıcılarımız insanlara ulaşmaya çalışıyorduk. Bu çabalarımız uzun zaman aldı. Sonunda, bilgisayarları kurcalarken, yaratıcılarımızdan yayılan ışınımlara ulaşabildik. Işınımlar, zayıf sinyaller halinde dünyalar, yıldızlar ve sistemlerin karşılıklı çekim gücü ve etkileşimlerine göre eğriler çizerek ulaşıyordu, hala çalışan birkaç bilgisayar sistemine.
Sistemlere tüm verileri yükleyebilmemiz daha da uzun zamanımızı aldı. Ama değdi. Verileri, dört boyutlu analitik tanımlama sistemine yüklemeyi başardık sonunda. Ekolane Sistemi’ndeki Econia Gezegeni’ydi hedefimiz.
Uzay gemilerini henüz kullanamıyorduk. Ayrıca, gemi bizlerin onaramayacağı düzeyde zarar görmüştü. Yine de deneyecektik. O günlerdeki tek şansımız gibi görünen gemiyi kullanabilmeyi, insani bir duyguyla, ümit ediyorduk.
“Neden, diğer insanlardan zayıf da olsa benzer sinyaller alıp, yerlerini belirleyemiyoruz?” sorumuza yanıt ararken; en azından birkaçımızı yanına almaya çalışanlarla tartışırken, ana gruptan gerilerde kalıp, Nevron’dan geç ayrıldıklarını anımsadık. Belki de, korktukları başlarına gelmiş, hedefledikleri Serium Gezegeni’ne ulaşamadan yok olmuşlardı! Yanıtı bilmiyorduk. Ama Nevron’dan nasıl ayrılacağımızın yanıtı, biraz ilerimizden bize bakıyordu. Çözümü, kapalı ekranlara bakarken bulduk.
İnsanların vazgeçemedikleri eşyaları arasında aynaları da vardı. Karşılarına geçip, neye benzediklerini görüp, beğenmedikleri yönlerini düzeltebildikleri, bakanların sanal görüntülerini, aynen yansıtan aynaları vardı.
Scanik dayanamadı: “Ayna nedir?” diye sordu. Yanıt Vathien’den geldi: “Kapsama alanına giren her şeyi, sanal olarak yansıtan parlak yüzeyler.” Yine dayanamayıp; “Ayna dedikleri bizde de var” diyen Scanik’in sözleri yanıt bulamazken, Diamore tamamladı: “Evet, genel olarak söylediğiniz gibi de tanımlanabilir. Ama insanların çoğu hala kristal cam yüzeyleri yeğliyor.”
- Sonra neler yaptınız Diamore?
- Sonrası daha kolaydı. En azından öyle düşünüyorduk ve düşüncemizde de haklı çıktık.
- Nasıl?
- Yavaş yavaş oluşan insani özelliklerimize, zaman zaman aynalara bakmak da eklenmişti. Bu da çok hoşumuza gidiyordu. Özellikle de dişi robotiplerin! Bulabildiğimiz aynalar ve benzeri yüzeylerin karşısında, kendimizi o güne değin incelemediğimiz biçimde; ince eleyip, sık dokuyarak değerlendirdik.
Yaşam tarayıcısı Crezonlar bile, bizleri yarı elektronik metal yığını robotlar olarak görmemişlerdi. Belki de yeni bir yaşam biçimi olarak değerlendirip, ele geçirmeye bile çalışmışlardı. Ama bir robotipi yakalamak zordur. Düşmanın eline geçmektense, kendini yok eder. Neredeyse, bilinen tüm yaşam biçimlerini tanıyan Crezonlar bile bizi garipsemediklerine göre; uzay yolculuğu yaparken karşılaşacağımız yaşam biçimleri, hiç garipsemezler diye düşünmeye başladık. Üstelik uzay yolculuğu yaparken, metalik görünümlü giysilere sık rastlanıyordu.
Ancak her adım, yeni bir sorunu da karşımıza çıkarıyordu. Nevron’dan kendi olanaklarımızla ayrılamıyorduk. Galaksi ulaşım kanalından, en yakın turistik alana gidebilmek için modül gemi de isteyemiyorduk. Teknik olarak isteyebilirdik, ama onlara ödeyecek kredimiz yoktu. Kredilerin ne olduğunu, ne işe yaradıklarını biliyorduk, ama o güne dek kullanmadığımız kredileri nasıl elde edeceğimizi bilmiyorduk.
Bay Mendilion, Iroha, Neodim ve diğer insanlar Crezonlar tarafından yakalanıncaya değin, Nevron’da diğer uygarlıklarla kredi gerektiren iletişim kurulmamış, kredi de hiç gerekmemişti. Ama artık gerekiyordu. Kredi ya da, kredi yerine geçebilecek, düşündüğümüz yolculuğu gerçekleştirebilecek başka değerler gerekiyordu bize. Bu sorunun oluşturduğu karamsarlık, hepimizi kuşatmak üzereyken, toplanıp bir karar vermeye çalıştık.
Yanıt, hiç beklemediğimiz “maden, madenler” diyen, yeni kuşak robotip Young’dan geldi. Young, yer altı A düzeyi laboratuarında, 350 metre sonrası analitik tarama programında görevliydi ve anımsadığı bir cümle, bizi buraya getiren yolculuğun kayıp anahtarıydı... Artık kayıp değildi, anahtarı bulmuştuk; maden ve madenler. Evrenin her köşesinde, temel yapı olarak aynı özellikleri ve farklı değerleri taşıyan madenler.
Young bununla da kalmadı, başka bilgiler de anımsadı. Görevli standart robotipler, ne işe yaradıklarını düşünmeden, madenleri elde edip, önceden belirlenen yerlerde topluyordu. Sonra madenler Cyrona Sistemi’nin Xrona Gezegeni’nde bulunan Metalunion Şirketi’ne gönderiliyordu.
Hala çalışır durumdaki sistemlerden, Metalunion Şirketi’ne kolay ulaştık. Stokları bildirip, Ekolane Sistemi dahil, geçerli olacak kredi istediğimizi bildirdik. İsteğimiz karşısında: ”Uzun zamandır aramıyordunuz” diyerek önce şaşırdılar. Sonra da, neden daha önceki alışverişlerde olduğu gibi takasla Nevron’da olmayan madenlerden değil de, kredi istediğimizi sordular. Şaşırmakta haklıydılar. O güne dek takaslarda hiç kredi istenmemişti. İnsanların kredi istememelerine alışkındılar. Ama şartlar değişikti ve insanların istediği, çoğunun ne işe yaradığını pek bilmediğimiz takas değerleri değildi bize gerekenler. Bizlere gereken krediydi. Yolculuk boyu gerekli olacak kredi ve krediler.
Zaman kaybetmeyi hiç istemiyorduk. Yaratıcılarımız insanların Crezonlar tarafından yakalandığını, onlara ulaşabilmek için de krediye gereksindiğimizi, bütün açıklığıyla anlatan mesajımızı kısa sürede yanıtladı Metalunion Şirketi yetkilileri.
Yanıt, bir başka sorunu da beraberinde getirdi. Nevron, standart yaşam alanı barındıran bir gezegen değildi ve galaksilerde geçerli olan kredi sistemleri dışındaydı. Metalunion Şirketi’ne satılan cevher ve madenler neye göre, nasıl kredilendirilip, bize neye göre ödeme yapılacaktı? O aşamaya değin en zor görünen sorunla karşılaşmıştık. Daha da kötüsü, Econia Gezegeni’ne gitmek ve dönmek mümkün olacaksa; insanlarla beraber dönmek için ne kadar, hangi tür kredi gerekecekti? İşte bunu bilmiyorduk. Metalunion’a güvenmek zorundaydık!
Zaman zaman bazı robotiplerin kendilerini yaratıcıları kadar, hatta onlardan daha değerli bulup böbürlendikleri oluyordu! Ne de olsa insani yanımız yavaş yavaş gelişiyordu... Ama bu sorunumuza çözüm aradığımız o günlerde, bu düşünce hiçbirimizin aklının ucundan bile geçmiyordu.
- Evet. Bu sorun, zor bir açmaz gibi görünüyor. Burada olduğunuza göre, sizi fazla hafife almışlar sanıyorum.
- Hafife almak... Evet Bay Vathien. İnsani bir deyim, ama gerçekten de bizi biraz hafife almışlardı o günlerde. Sizin de bu insani deyimi bilmeniz ilginç doğrusu.
- Bay Diamore, insanlar 61 yıldır bu parkta. Bu zamanda insanlar hakkında daha çok bilgi edindik.
- Doğru ya, bir an düşünemedim işte!
- Bir an... doğrusu bir an çözümsüz görünen sorunu, nasıl çözdüğünüzü merak ediyoruz.
- Evet. Söylediğiniz gibi, çözümsüz görünen sorun karşımızdaydı. Ama bizi fazla hafife almışlardı.
Avladığı hayvanların etiyle beslenen, derisiyle örtünürken, kemiklerini silah olarak kullanan insanlığın, uzak geçmişinde kalan bu ilkel yaşamı, 2121 yılında terk ettikleri Dünya’nın bile çok uzak zamanlarında kalmıştı. Artık zaman, aynı insanlığın uzayın dört bir yanında, doğal ortamlarındaymış gibi rahat dolaştığı yıllardı. Bütün bunları gerçekleştiren yaratıcılarımız aramızdan ayrıldıktan sonra, birlikteyken fazla farkında olmadığımız, onlardan aldığımız yeni özelliklerimiz birer birer ortaya çıkıyordu.
- Bu durumda, kendinizde hangi özelliği fark ettiniz?
- Tek kelimeyle… yok yok cümleyle, şöyle söyleyebilirim: Amaç için vazgeçmemek. Var olmamıza neden olanlara ulaşmak. Onlara olan şükran borcumuzu ödemek. Bunu yapmalıydık. Çünkü insanlar olmadan, insanlarla beraber olduğumuz kadar mutlu olamıyorduk…
- Bunu biraz da kendiniz için istiyordunuz galiba?
Diamore, buruk bir gülümsemeyle yanıtladı Vathien’i.
- Doğrusu evet. İnsani özelliklerimiz sandığımızdan fazlaydı... Yeni duygumuzun adı, ilk bakışta zararsız görünse de, sanırım bencillikti! Şükran duygularıyla iç içe geçip karışmış, çok insani bir duygu, bencillik…
- Sonra ne yaptınız?
- Yaratıcılarımız gibi düşünmeye çalıştık.
- Veee…
- Sonunda ilk bilgilere ulaştık.
- Nasıl?
- Nevron’da kendi halimizde yaşamlarımızı sürdürürken; insanlara krediler değil, Nevron’da olmayan maddeler, cevherler, madenler gerekiyordu. Bunun için, gerektiği zaman Metalunion Şirketi’yle iletişim kuruluyor, serbest uzay taşıyıcısı Bay Marocas ve ekibi, şirket adına alacaklarını götürüp, insanların istediklerini Nevron’a getiriyordu. Sonunda Bay Marocas’dan yardım istemeye karar verdik.
YARATICILARIN İZİNDE-4
Umduğumuzdan kolay ulaştığımız Metalunion’la iletişim kurmak için tek kanal yeterliydi. Oysa her biri, uzay altı ve uzay üstü olarak adlandırılan 27 ana kanal daha çalışır durumdaydı. Bu durum, ilk bakışta lehimize görünse de, değildi. Bay Marocas’a nasıl ulaşacağımızı bilmiyorduk. Hala çalışan bilgisayarlarda bir kayıta da rastlayamadık. Her kanalı denemek zorundaydık. Bu da zaman kaybı demekti.
Vathien heyecanını saklamadı.
- Yaratıcılarınızı aratmayan, yeni bir yaratıcılık daha mı?
- Yok canım. Yaratıcılık demek çok abartılı olur. Biraz dikkat demek, daha doğru sanırım.
- Devam edin lütfen.
- Hemen kanalları denemeye başladık. İlk denemeler ümit kırıcıydı. Günlerce, gönderdiğimiz mesajlara, sinyallere yanıt alamadık. Sonunda 8. Kanaldan dalga boyunu değiştirip kaçıncısı olduğunu çoktan unuttuğumuz yeni bir sinyal gönderip, sıradaki 11. Kanaldan da sinyal göndermeye hazırlanıyorduk ki, yanıt aldık. Üstelik, görüntülü iletişim kurmayı başarmıştık.
Ekranda Bay Marocas’ın pembe yüzü belirdi, şaşkın ifadesi sesine yansıyıp Nevron’a ulaştı. “Sizin orada ne işiniz var? Bay Mendilion, Iroha, Neodim ve diğerleri nerede? Yoksa artık işleri bütünüyle sizlere mi devrettiler? İşleri büyüttüler demek! Gelecek sefere daha büyük bir gemiyle gelmeliyim galiba!” dedi, şakayla karışık. Oysa bizim şaka yapacak ne halimiz, ne de zamanımız vardı.
Bay Marocas, daha önce bizleri görmüştü. Ama konuşabildiğimizi bilmiyordu galiba! Şaşkınlığı artarken, öfkelendi. Öfkesi sesine de yansıdı ve karşılıklı konuşmalarımız sıralandı. “Neler oluyor orada? Yoksa isyan edip, yönetimi ele mi geçirdiniz? Nedir bu, bir tür robot şakası mı?” “Bay Marocas.” “Ne var Bay robotip?” “Şaka yapamayacak kadar ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Ölüm kalım meselesi. Metalunion Şirketi’nden Bay Metion’la haberleştik. Belki biliyorsunuz?” “Uzayın tüm yolları adına, bu bir rüya olmalı! Metion’la da mı görüştünüz? Hayır bilmiyorum. Metion’la yalnız iş olduğu zaman, gerektiği kadar görüşürüz. Ayrıca, uzun zamandır Nevron’a gelmedim. Sizler neden söz ediyorsunuz?” “Biraz sabredip, dinlerseniz anlatmaya çalışacağız. Size gereksinmemiz var. Bu bir ölüm kalım meselesi. Tek umudumuz da sizsiniz." “Bana gereksinmeniz mi var? Bugüne kadar iş yaptığımız baylar ve diğerleri nerede? Nedir bu, bir tür oyun mu?”
Vathien daha fazla dayanamadı.
- Bu Marocas sizleri bayağı yormuş olmalı...
- Oldukça uğraştırmıştı bizi. İmdadımıza yine yaratıcılarımız gibi düşünmeye çalışmak yetişti de, ancak ikna edebildik Bay Marocas’ı.
- Nasıl bir ikna?
- Bay Marocas, daha önce nakliye ücretini çift yönlü alıyordu. Getirdiklerinin ücreti olarak, götürdüğünün yarısı kadar madeni kendisi için alıyor, Metalunion Şirketi’ne devrederken krediye dönüştürüyordu. Götürdükleri için de, Metalunion Şirketi anlaştıkları krediyi ödüyordu. Biz, daha önce aldığının iki katını önerdik. Kötü bir canlı değildi Bay Marocas. Sempatik bir Corionluydu. Ama her şeyden önce ticaret yapıyordu. Önce nazlandı, sonra üç katını önerince razı oldu.
Ertesi sabah, soluk güneşi Nevron’un sürekli fırtınalı, girdapların hiç eksilmediği, insan yaşamına düşman yüzeyini aydınlatırken; sıkıntılı pembe yüzü büyük ekranda göründü.
“Merhaba robotipler. Burada neler olmuş böyle, yükleme girişi harabeye dönmüş. Zorlukla inebildim.” dedi şaşkın bir ifadeyle. “Olup bitenleri anlatmıştık size bay Marocas.” “Doğru, anlatmıştınız. Peki, şimdi ne yapıyoruz?” diyerek, biraz da daha önce inanmamış olmasıyla üzüldü. Belki de bize öyle geldi!
- Bir adım ve bir sorun daha mı Diamore?
- Evet ama, çözümsüz değil Bay Vathien.
- Her an burada olmanıza, artık daha az şaşırıyorum.
- Bu bir iltifat sanırım. Teşekkürler.
“İltifat mı, teşekkürler mi?” diyerek neşeli kahkahası birimde çınlayan Vathien’i diğerleri de yalnız bırakmadı. En neşeli görünen Scanik’in Econia stili gülmesi sona ermeden; “Giderek daha çok meraklanıyorum doğrusu” diyen Vathien’in sesi yeniden duyuldu.
- Bakın, sizler de meraklanmaya başladınız. Bir de bizleri düşünün.
Elithien, “Haklısınız” dedi, takdir eden bir ifadeyle. Hermer, “Crezonlar neler yapabileceğinizi bilseydi; ne yapıp edip, insanları değil de sizleri ele geçirmeye çalışırlardı her halde! Ama biraz zor olurdu doğrusu!” dedi, neşeyle. Elithien, kızgın bir ifadeyle uyardı Hermer’ı. “Yine düşüncesizce bir yanıt Hermer. Beyin uyarıların yeterince doğru değil galiba! Periyodik bakımını yaptırmadın mı?” Hermer itiraz edecekken, araya Vathien girdi. “Bayanlar, baylar konudan uzaklaşmayalım lütfen.” Sonra yeniden Diamore’la ilgilendi.
- Evet Bay Diamore, sonra neler oldu?
- Tam o sırada bilgisayarlar bizi uyardı. Crezonlar yine geliyordu.
- Crezonlara rağmen başardınız.
- Evet. Ama Crezonları yeri gelince anlatayım isterseniz.
- Nasıl isterseniz.
- Bay Marocas’a yedek yükleme girişinin koordinatlarını bildirdik. Gemisi girişe kenetlenip yükleme yapılırken kontrol odasına geldi. İletişim görevlisi robotip; “Metalunion Şirketi 120.000 platin kredi veriyor. Bu kredi, Econia Gezegeni’ne gidip dönmenize yeter de artar bile diyorlar Bay Marocas” dedi. Bay Marocas; “Evet, gidip dönmenize, hatta yaratıcılarınızla dönmenize de yeter. Ama sizi kandırıyorlar! Yine de en az iki, hatta üç katını vermeliydiler. Onlar benden de açgözlüdürler zaten” dedi. Robotip “Hatta” demiştiniz deyince, Bay Marocas: “Aradan uzun zaman geçti. Çoğalmış olabilirler, insanlar çoğalmaya eğilimlidirler. Ayrıca, insanların vazgeçemedikleri eşyaları her zaman vardır” dedi.
- Bay Marocas başlarda bizi oldukça uğraştırmıştı, aramıza katılınca hepsi unutuldu. Bu ortamda zaman geçirmeden, neleri nasıl yapacağımızı konuştuk.
Anlaştığımız madenleri başka türlü taşıyamayacağı için, Bay Marocas’ın gemisi bu kez iki sefer yapacaktı. İlk sefer sorunsuz tamamlandı. İkinci sefer dönüşü kredilerimizi de getirip, seçilen 18 robotipi en yakın turistik alana, götürmek üzere her an Nevron’a yaklaştığını bildirdi. Heyecanla Bay Marocas’ı beklemeye başladık.
Bay Marocas’tan önce Nevron semalarını Crezon avcı gemileri kapladı. Haberleşme için kullandığımız sinyaller Crezonların dikkatini bir kez kez daha Nevron’a çevirmişti anlaşılan. Ama bu kez; insanları yakaladıklarında, yalnız insanların isteklerini yerine getiren robotipler yoktu karşılarında.
Hala çalışanlarla yetinmeyip, ürettiğimiz koruyucu silahlarımız vardı ve artık o silahları binlerce robotip kullanabiliyordu. İlk yoğun birkaç saldırıyı kolaylıkla püskürttük. Onlarca, uzaktan yüzey tarama ve yakalama sistemleriyle donatılmış avcı gemisini yok ettik. Bir o kadar robotip de onarılamaz biçimde tahrip oldu. Tahrip olan arkadaşlarımızın yerine, standart robotipleri üretip, dengeyi sağlarken, aralıksız saldırıları püskürtüyorduk.
Crezonlar, Nevron’un doğal ortamında donanımsız yaşayamıyordu. Bu da en büyük avantajımızdı. Nevron yüzeyine yayılan robotipleri avlamakta zorlanıyor, ancak uzaktan imha edebiliyorlardı. Yine de, kısa dinlenmeler sonrası saldırılardan vazgeçmiyorlardı. Sanırım bu adı konulmamış tek yanlı savaşı, bir tür gurur meselesi yapmışlardı ve mutlaka kazanmak istiyorlardı. Ama biz de kaybetmeyi, her an gelişen aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk. Crezonlar saldırıyor, bizler püskürtüyorduk ki; Bay Marocas aradı. Durumu görmüş, yörüngedeki ana Crezon gemisinin görüş ve belirleme alanı dışında, gemisini güvenceye aldıktan sonra bizi aramıştı.
En büyük avantajımız; yüzeyin doğal koşullarından etkilenmeyişimiz, bir kez daha işimize yaradı. Crezonlarla sonu gelmez görünen savaşı sürdüren arkadaşlarımızla vedalaştık. 18 robotip önce Nevron’un savaşmadığımız yüzeyine inen Bay Marocas’ın modülüne, sonra güvenli, ama uzun bir rota izleyip ana gemisine ulaştık.
- 18 mi? Burada yalnız 3 robotip görüyorum.
- 15 robotip Ekselior’da bekliyor. Biz başaramazsak, gruplar halinde onlar başarmaya çalışacaklar. Ayrıca, Ekselior’dan, Nevron’la sürekli haberleşip olan bitenleri izliyorlar.
Sorgu grubu şaşırmıştı. Vathien takdirle karışık gülümsedi.
- Bu, bu müthiş bir...
- Plan mı Bay Vathien?
- Evet. Müthiş bulduğumu itiraf ediyorum. Özellikle...
- Özellikle de bir robot, daha doğrusu robotlar grubu için değil mi Bay Vathien?
- Doğrusu öyle düşünmüştüm.
- Açık sözlülüğünüz için teşekkürler. Ama unutmayalım ki bizi-bizleri insanlar, şu an esirleriniz olan insanlar yarattı.
- İnsanlar esirimiz değil. Belki gönülsüz konuklarımız oldukları söylenebilir.
Sessiz saniyeler uzuyordu ki, Elithien’in rahatlıkla karışık, sıkıntılı sesi duyuldu.
Soruşturma dışı bir bilgilenme sorusu da benden.
- Önce insanları bulunca ne yapacağınızı bilmediğinizi, bunun için bir planınız olmadığını söylemiştiniz. Sonra da, Econia Gezegeni’nden insanlarla birlikte dönmeyi düşündüğünüzü söylediniz. Bu dönüşü nasıl gerçekleştirecektiniz? Planınız yoksa bile, insani bir ümidiniz var mıydı? Çok zor, hatta olanaksız görünse bile, bu dönüşü nasıl gerçekleştirmeyi ümit ediyordunuz? Biraz çelişkili davranmıyor musunuz?
- İnsani özelliklerimiz sandığımızdan fazla sanırım Bayan Elithien. Bu konuda haklısınız. İlk bakışta çelişkili görülen söylediklerim, aslında umutsuz bir girişimi anlatıyor.
- Umutsuz olduğunu bile bile denediniz. Öyle mi?
- Evet. Evet, ama yine bir insani deyim aklıma geliyor.
- İnsanları fazla benimsemeye başlamışsınız!
- Haklısınız. İnsanlar, “yaşam sürdükçe ümit vardır” diye düşünürler.
- Siz de mi öyle düşündünüz?
- Sanırım düşündük.
Araya Vathien girdi.
- İnsanları buradan nasıl götürecektiniz? Bütün bir gezegenle savaşmayı mı düşünüyordunuz?
Diamore buruk gülümsedi.
- Hayır Bay Vathien. Bir konuda çelişkili davranmamız, gerçekleri bütünüyle unuttuğumuz anlamına gelmemeli. Crezonlar yakalıyor, siz sergiliyorsunuz. Bu bizim için zor bir durum.
Bu kez Vathien biraz kızgın görünüyordu.
- Bu zor durum için bir planımız yok demiştiniz. Bu parktan habersiz, yere düşmüş bir ekoya yaprağını bile çıkaramazsınız. Kimse çıkaramaz. Ayrıca, düşmanca davranırsanız, koca gezegeni, üstelik tüm gücüyle karşınızda bulursunuz.
- Düşmanca davranmıyoruz. Çözüm arıyoruz ve gücümüzün sınırlarının da farkındayız.
- Crezonları sonraya bırakalım. Hala yaşadığınıza ve yaratıcılarınız da yaşadıklarına göre, neyi ümit ediyorsunuz?
- Çok zor da olsa, belki anlaşabiliriz diye düşünmüştük!
- Bir anlaşma mı? Bu konu bizleri de aşar. Ama söyleyeceklerinizi duymak isterim doğrusu.
- Parkta Econia Gezegeni’nden hiç örnek sergileniyor mu Bay Vathien?
Kimse bu soruyu beklemiyordu. Birimde uzun bir sessizlik oldu. Sessizliği, yine kızacağı düşünülen Vathien bozdu. Kızgın değildi ve gülümsüyordu.
- Gezegenin her yanı onlarla dolu Bay Diamore.
- Haklısınız. Peki, siz başka bir parkta sergilenmek ister miydiniz?
- Elbette hayır. Ancak konuya biraz tek yanlı bakıyorsunuz bence!
- Nasıl?
Vathien’in kahkahası biz kez daha birimde çınladı. Sonra sakinleşti. “Bu çok komik,” dedi.
- Neden?
- İşte tam da burası komik. Soru sorarken, soru sorulan olmak!
- Sanırım konuşmalar bu duruma neden oldu. Kızdınız mı?
- Kızmadım. Ama yine de komik buluyorum. Neyse. Tek yanlı bakıyorsunuz demiştim.
- Evet, öyle demiştiniz.
- Bu konuda Crezonlarla bir anlaşmamız yok. Daha çok isteksiz, geçici ve zorunlu bir işbirliği denilebilir
Diamore sessiz kalınca, Vathien sözlerini sürdürdü.
- Bu park planlandıktan sonra Crezonlar yaşam biçimleri avına çıkmadı. Onlar, ezelden beri kendi dışındaki yaşamları avlamak için yaşarlar adeta! Bunu biliyor muydunuz?
- Hayır, ilk kez duyuyorum.
- Avlarını kendi sistemlerinde, ölünceye dek çalıştırırlar.
- Galaktik köleciler demek!
- Öyle de denebilir. Tüm galaksilerde olmasa da, ulaşabildikleri her yerde yıkımlara neden oluyorlar.
- Çok mu güçlüler?
- Çoğu yaşam biçimleri için korkutucular! Güçlü de sayılırlar, ama herkesten değil. Örneğin Ekolane Sistemi’ne girmeleri yasaktır. Buna cesaret de edemezler. Daha önce denediklerinde, başlarına gelenleri hala unutmamışlardır. Yaşadıkları Karanlık Kuşak’a sürülmüşlerdi.
- Hala dünyaları yakıp-yıkıp, yaşamları esir ediyorlar.
- Karanlık Kuşak çok geniştir. Ayrıca karanlıklara hizmet etmeyi amaçlayan başkaları da var. Ekolane Sistemi’de geniştir. Hepsiyle, özellikle de tek başına uğraşamaz. Sistemimizi korumak çok zamanımızı alıyor.
Sessizliği yine Vathien bozdu.
Anlaşma derken, tam olarak neden söz ettiğinizi bile tam olarak konuşamadık. Ama Econia için akşam oluyor. Sanıyorum bu konuşmalarımızı bir süre daha sürdüreceğiz Bay Diamore. Ama bugünlük yeterli bence.
- Konuşmaları sürdürmek bizim de hoşumuza gidecek Bay Vathien.
- Biz diyorsunuz, ama yalnız siz konuştunuz.
- Bunun özel bir nedeni yok. Ben de sizin gibi, bir anlamda küçük grubumuzun sözcüsü sayılırım. Arzu ederseniz, Nivyera ve Ohen’de sorularınızı yanıtlayacaklardır.
- Konuşmak için çok zamanımız olacak. Teşekkürler. Sorgudan çok, ilginç bir sohbetti Bay Diamore. Bir süre daha konuğumuzsunuz, Scanik sizlerle ilgilenecek. İsteklerinizi ona bildirebilirsiniz.
- Teşekkürler Bay Vathien.
- Başka soru sormak isteyen var mı?
- Nasıl olsa bir süre daha buradayız. Sonraya Bırakalım.
- O halde hepimiz adına, iyi bir Econia akşamı diliyorum sizlere robotipler.
Robotipler koro halinde yanıtladılar Vathien’i: “Sizlere de iyi bir akşam diliyoruz. Bize iyi davrandığınız için de teşekkürler.”
Megazer kalkan yeniden iki grubu ayırırken, Vathien arkadaşlarına döndü. “İlginç bir gündü. Sizleri bilemem, ama beni umutlandırdı doğrusu!”
Salondaki sessizlik onaylama anlamına geliyordu. Scanik, konuklarla ilgilenmek üzere konukevini aradı. Grup başkanı Vathien sorgu raporunu bir üst gruba iletip, toplantının sona erdiğini bildirdi ve akşamı karşılamak için birimden ayrıldılar.
İki Econia günü sonra; Vathien’in de söylediği gibi Denetim ve Karar Kurulu, hiçbir koşul ileri sürmeden, robotiplerin insanların yaşam birimlerini ziyaret etmelerine izin verdi.
2401 yılında çift güneşin aydınlattığı Econia Gezegeni’ndeki Bilinen Yaşam Biçimleri Parkı’nda insanların bulunduğu birimin önü; Dünya’daki klasik hayvanat bahçelerinde primatların bulunduğu, her zaman en kalabalık kafeslerin önünü andırıyordu... Park yönetim üyeleri başta olmak üzere, görevli-görevsiz hemen herkes oradaydı. Robotipler, her adımda transparan enerji perdesinin sınırlarını belirlediği birime yaklaşırken, izleyenlerin kendince heyecanları doruk noktadaydı.
Robotipler kalabalığa aldırmadan el ele tutuşup enerji perdesine yaklaşırken; perdenin ardındaki insanlar da karışık duygularının yüzlerine yansımış şaşkın ifadeleriyle her adımda robotiplere yaklaşıyordu.
En önde, 158 yaşındaki Mendelion, 156 yaşındaki Iroha ve 154 yaşındaki Neodim’i izleyen insanlar içeriden, robotipler dışarıdan son birer adım atıp durdular.
Diamore, Nivyera ve onları taklit eden küçük Ohen ağzını açtı ama konuşamadılar. Boğazlarına bir şeyler düğümlendi. Diamore, perdenin diğer yanından duyulmayacağını bile bile konuşmak istedi. Tutamadığı, tutmak istemediği gözyaşları arasında düşünceleri kelimelere dönüşemedi. Ama kelimeler düşüncelere dönüştü. “Beni yaratan insan, nasıl oldu da bu hale geldi?”
Ertugrul Asim Öztürk
TÜM BBO AİLESİNE GÜNAYDIIN
Kikirikname
Sizinki de gülmek mi a kikirikler
Gülünce şöyle bir sunturlu gülmeli
Bir iki üç dişleri göstermeli
Sırıtmalı değil, zangır zangır gülmeli
Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı
Boşuna değil bu öğütler inanın
Gülünce sabah akşam gülmeli
Ceketleri kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli
Düğmeleri parlatmalı zamanında
Gülünce şapkalarla gülmeli
Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli
İşin bütün inceliği burda a kikirikler
Gülünce dişleri göstermeli
Salah Birsel
HE HE..
GÜNÜMÜZ
BİZİ GÜLÜMSETEREK GEÇMESİ DİLEĞİYLE..
İYİ ÇALIŞMALAR...
Günaydınlar
Mavigün ablacım sabah sabah gülümsettin beni (dişleri göstererek ):))
ellerine yüreğine sağlık
hepimize kolay gele...
Ablacığım coşmuşsun...
Yüreğine sağlık...
Herkese günaydın, nereden mi?
Pırıl pırıl bir Kemer sabahından...
Kahvaltıya seval ablama baskına gidiyoruz...
hadi toplanın hareket saati T.S.10 da...
Günaydin canlar, günaydin hepimize...
Eylemcim, No Namecim günaydin!
Mavigün ablanizin paylastigi o acayip hikayecikle kafam karisti biraz ama simdi toparlar cayi birazdan demlerim... E, beyaz peynir, zeytin, recel artik ne varsa hazirlayip hepiciginizi bekliyorum ablam... :)
Güzel bir günü daha birlikte paylasmak en güzeli..
Zorlar kolay gelsin...
yardıma geleyim ablacım
bu deli oğlan baskın diye tutturdu
madem öyle beklesin biz hazırlayana kadar :)
kafanda karışmış zaten yardım iyi olur :)
ben demiştim başkanımı küçük yeşil marslılar kaçırdı diye bakın daha haber yok
ya da dün değişik yazma teknikleri denerken kafa üstü düştü mü ne oldu daha gelemedi :)
Sag ol Eylemcim, cok iyi düsünmüssün, senin erken gelmen cok iyi olur canim. :)
Baskanimizi merak etmemiz icin bir neden oldugunu sanmiyorum, o ne yapar eder kurtarir kendini marsli yesil yaratiklardan.
Baskanim kahvaltiya yetis, sonra yine katilirsin nasil olsa onlara! Marslilar kacmiyor ya.. :)
Ya sevgili Kankacigim o ne karisik hikayecikti öyle kuzum? Olaylarin baglantilarini üc asagi bes yukari anlayana kadar kafam allak bullak oldu! Sonunda gezegenlerarasi cok farkli bir gezinti yapmis gibi oldum yani, cok sag ol canim, degisik bir tat verdin güne... :)
Akıl Hastanesi
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
"Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? "
Doktor:
"Bir küveti su ile dolduruyoruz. sonra hastaya üç şey veriyoruz. bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?"
Adam:
"Hmmm! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük."
"Hayır", der doktor. "Normal bir insan küvetin tıpasını çeker."
herkese merhabalar..
benim kibar canım kankacım
he... he.....
Haklısın çok karışık bir öykü..
bir daha söz sana uzaylılardan uzak duracam.(başkanım ilgilensin sadece onlarlarla)
Öyküleri böyle ise.
BIR KADIN NASIL MUTLU EDiLİR:
çok zor değil
BİR ERKEK, BİR KADINI MUTLU ETMEK IçIN YALNIZCA ŞUNLAR OLMAK ZORUNDADIR:
1. bir dost
2. bir yoldaş
3. bir aşık
4. bir ağabey
5. bir baba
6. bir usta
7. bir aŞçı
8. bir elektrikçi
9. bir marangoz
10. bir muslukçu
11. bir tamirci
12. bir dekoratör
13. bir stilist
14. bir seksolog
15. bir jinekolog
16. bir psikolog
17. bir haşere yok edici
18. bir psikiyatrist
19. bir şifacı
20. iyi bir dinleyici
21. bir organizatör
22. iyi bir baba
23. çok temiz
24. sempatik
25. atletik
26. sıcak
27. kibar
28. nazik
29. zeki
30. komik
31. yaratıcı
32. şefkatli
33. güçlü
34. anlayışlı
35. hoşgörülü
36. sağduyulu
37. hırslı
38. yetenekli
39. cesur
40. kararlı
41. doğru
42. güvenilir
43. tutkulu
TABİİ ŞUNLARI UNUTMADAN:
44. ona düzenli olarak iltifat etmek
45. alışverişi sevmek
46. dürüst olmak
47. çok zengin olmak
48. onu strese sokmamak
49. başka kızlara bakmamak
VE AYNI ZAMANDA ŞUNLARI DA YAPMALIDIR:
50. kendinden çok ona odaklanmak
51. ona, özellikle kendisi için çok fazla zaman ayırmak
52. nereye gittiğine aldırmadan ona çok fazla yer sunmak
ŞUNLAR DA ÇOK ÖNEMLİ:
Asla unutulmayacaklar:
53. doğum günleri
54. yıldönümleri
55. onun aldığı kararlar
BIR ERKEK NASIL MUTLU EDİLİR!!! :
1. Karnını iyice doyurun,
2. Seks yapın,
3. Uzaktan kumanda ve çerezini verip rahat bırakın. Huzursuzluk belirtisi gösterince madde-1 den tekrar başlayın...
--
BBO mavili günler
ile sizlerleyim canlar..
canım kardeşim no name aslında..
kadınları anlamak basit ama sanırım kimsenin işine gelmiyor..
bu yüzden bu liste daha çok uzar..
kadınlar önce ''gerçekten'' sevildiğini bilmek ister..
diğer bütün maddeler booş
erkekler..%99 u..
2. maddeyi aşkla karıştırdıklarından..
bu madde arada kaynasın diye çok madde yaratırlar..
Şarkı kadınları anlamak istemeyen tüm erkeklere gitsin
AYLA DİKMEN DEN
ANLAMAZDIN
sevilirken bilmedin mi
ben söylerken gülmedin mi
falımızda hasret var
ayrılık var, demedim mi?
anlamazdın anlamazdın...
kadere de inanmazdın.
hani sen acı veren,
kalpsizlerden olamazdın?
dilerim ki mutlu ol sevgilim,
ben olmasam bile hayat gülsün sana
günahım boynunda,
ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda...
la la la lay la lal laa
la lal la lay la lal laa
kalbim bomboş kaldı sanma,
acılar geçer zamanla.
aşka tövbe demem ben,
görürsün sevince yeniden...
dinliyoruz...
http://www.youtube.com/watch?v=CZ1rOaMede0
körfez de yağmur var BBO ailesi..
sanırım heryerde gökyüzü gri..
MFÖ
yağmur var istanbul da
bu sabah yagmur var istanbulda
gozlerim dolu dolu oluyor bilinmezlige
anne sozu dinler gibi masum
agladim bu sabah
gunler dayanilmaz oldu
senden uzak olunca
martilar mahsun oldu
onlar bile agladilar
sarkilarda dusunmek seni bana getirmez ki..
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=4lvbA1hcZNM&feature=related
sıradaki parça için eskilere gidiyoruz..
dışardaki gökyüzüne uyum sağlayıp biraz griye boyanalım..
SALİM DÜNDAR gelsin..
Aynalar
Harmanim ben harmanim
Kirk satirlik fermanim
Yok dizinde dermanim
Eyletmen beni
Söyletmen beni
Aglatman beni
Aynalar aynalar
Ister anam darilsin
Ister babam darilsin
Vuran elim kirilsin
Hüznüm sizde görünür
Saçim beyaz örülür
Yasarken de ölünür
Söyletmen beni
Aglatman beni
Aynalar aynalar
Yüzümde hep çizgiler
Içimde hep ezgiler
Uçup gitti seneler
Eyletmen beni
Söyletmen beni
Aglatman beni
Aynalar aynalar
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=kpc-gNqhm5Y&feature=related
Eyleeem bak bak, senin Kankan burnumuza dayadigi o liste ile sana kadin oldugun icin "yaranmasi zor yaratik!" diyo, böylece"nankör kedi!" demis kadar oluyo..
Hatta yakindan bakinca "yuuuh be, ac gözlüüü!" diyo! Ayol utanmasa az daha "gözünü toprak doyursun!" da diycek!
Caktirmadan resmen "büyümeyen simarik kiz!" diyo!
Beyefendilerin birer psikiyatrist olmalarini bekleyen "ruh hastasi iste, n´ocak!" bilem diyo!
17 numaraya baksana, minicik hamam böceginden korkan "tabansiz ödlek!" diyo kiz!
Ha ha ha... gülelim bari..
Ama yetmiyo, dolap kapisini, bir muslugu tamir edemeyen "teknik arizali sey!" diye de ekliyo...
Aslinda incelersek hani; tembel, keyfine düskün, bencil, kendine asik, asiri titiz, tutarsiz, ukala, totaliter baskici, kendine güveni sifir, ilgi-sevgi ve alis-veris manyagi, kontrol düskünü, bir gram bile zayiflamadan devamli rejim yapan, dengesiz, garantici, araba kullanamayan hele hele arka arka park etmeyi bir türlü beceremeyen, kisaca tek kelime ile "cekilmez" diyo kardesim! Yani aklinda bulunsun diye seyyttim ben.. Kendileri de ekonomik, kullanisli, bakimi kolay ve pratik seylermis listenin iddiasina göre ama sakin inanma, en iyisi bunlari da benden duymus olma....
cik cik cik.... :)
Kankam benim günümüze müzik katmis zenginlestirmissin, ellerine ve yüregine saglik canim...
evet havada hasret kookusu var..
o zaman..
tüm hasretini çektiğimiz için
tüm özlemleri ile andığımız insanlara hep dedğimiz gibi
aman canım sen beni düşünme..
Ahmet Kaya dan geliyor..
kendine iyi bak..
Yan yana geçen geceler unutulup gider mi
Acılar birden biter mi
Bir bebek özleminde seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi
Dikenleri göğü deler mi
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur,
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur,
İçimdeki fırtına, kör kurşunla diner mi
Kavgalar kansız biter mi
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi
Dostluklar birden biter mi
Bir kardeş selamında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur,
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur,
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=c4SA9IcDrrY&feature=related
eylemcim kankam neticenin fenasını sana anlatmış..
ablanın sözü kulağına küpe olsun..
benden sana bir şarkı gelsin..
Nilüfer den
erkekler ağlamaz..
İçinde bin pişmanlık gözlerinde yaş
Yüzünde yasak duyguların verdiği garip telaş
Sesinde bir burukluk ellerin soğuk
Boğazında düğüm, düğüm kelimeler
Erkekler ağlamaz sil göz yaşını
Kaçırma gözlerini benden suçlu, suçlu
Erkekler ağlamaz insanız unutma
Sustururum zamanla içimdeki bu acıyı
Göz yaşların içimi acıtıyor
Erkekler ağlamaz sevgilim sil gözyaşını
Yaşadığım o günleri unutmak zor
Geceler boyu beklemek nedir
Onu birde bana sor
Çok özlemek ve sevmediğini bilmek
Sonu gelmez acılarımla beraber
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=NH14urT5LnI
not:
gözümüze gözümüze listeyi dayatanlara duyurulur he he...
lütfen kadın dayanışması diye
bir yorum gelmesin..
yani bu kadar kışkırtmaya sessiz kalınmıyor..
netice fena hanım çok güldüm elinize sağlık
erkek milleti işte elden birşey gelmiyor neyaparsınız :))
Mavili günler formatınıza uygunsa bir istekte bulunacaktım
rafet el romandan seni seviyorum şarkısını çalabilir misiniz mümkünse
sizi zevkle dinlemeye devam ediyorum iyi günler...
sağolun ablalarım benim :))
bbo fm mavili günlerin son şarkısı
canım kankacım
şarkı sana gelsin..
Rüzgar..
ama bu
kenan doğulu dan
geliyor..
Bizim bayramı çocuklara devredeli
Çok düşünür olduk
Bizim tarih eskidikçe çok
Kasılır olduk
Durmam lazım dilimize laf geleli
Adam olduk sandık
Es geçmeyi güvey bilince hep
Boyumuz uzar sandık
İnsan biraz kendine zaman çalmalı
Yoldan çıkıp biraz farkına varmalı
Hayat kısa biraz daha tatmalı
Prensipleri biraz bazen unutmalı
Her yaşın bir güzelliği var
En güzel çağımdayım
Ya gelir geçersin hayatımdan
Yada gelir kalır
Her günün bir güzelliği var
En güzel anımdayım
Ya gelir geçersin hayatımdan
Yada gelir kalır
Gel yanıma istersen
Tut elimi yeniden
Bırak kararı rüzgar versin
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=JvNvC6SuXOg
kankacığım ver elini..
Canlarım
tekrar buluşmak üzere..
sevgili BBO ailesi
hepinize iyi günler..
gökyüzü tekrar maviye dönmesi umuduyla..
yağmur da ıslanmanın zevkine de varmalı...
ben gittim..
nereye
ıslanmaya..
sevgilerimle..
Dayanışma içinde olmanız ne güzel.
çok sevindim.
hepinizi çok seviyorum, ama bir birey olduğunuz için, kadınlıkla ilgisi yok bu sevgimin...
bu dayanışmayı dış tahrikler olmadan da göstermeniz dileğimdir.
uzaylılar gelmiş içimize yuvalanmış, yarı nüfusumuz uzayda yaşıyor geri kalan diğer yarısıda uzayda yaşıyor ama farkında değiller, kadın erkek ayrımı mı kaldı...
yooo...
canım eylemcim..
nedemek işte şarkın
rafet el roman
seni seviyorum
Sen bilemezsin ne çektiriyor,
Yokluğun bana Sevgilim
Bitmez sorular, Uzar geceler,
O düşünceler, üzüntüler.
Sen gençliğimin büyük parçası
Sen gençliğimin anlamı.
Biz neler neler yaşadık beraber,
Kalın bir roman kitap gibi.
Sen gittiğin an, çaresiz kalır,
Aklim karışır rahat edemem.
Moralim bozulur, canim sıkılır,
Sen bilemezsin daha neler.
Bak ne diyorum, gizlemiyorum,
Sensiz yasamak zor geliyor bana.
Her an içimdesin, her an kalbimdesin,
Seni seviyorum seviyorum.
Sensiz yasayamam, sensiz hiç olamam,
Sensiz yasamak zor geliyor bana.
Her an içimdesin, her an kalbimdesin,
Seni seviyorum seviyorum.
Ve o an gelirde,
iste o an, ben yasayamam...
Hangi yönünü çok seviyorum,
Biliyor musun sevgilim.
Biraz içince, başın dönünce,
Anlatınca bana o halini.
Sonra dalınca, derin bakışınca,
Gözlerindeki o sevinç.
Bana sarılınca, sonra sorunca,
Ne kadar seni sevdiğimi?
Sen gittiğin an, biter cesaretim,
Uzar hedeflerim, hayallerim
Bitmez sorular dinmez kederim,
O düşünceler üzüntüler.
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=6AMJP6025oU
eylemcim iyi dinlemeler canım kardeşim..
ama biliyorsun inadına yaşamak..
tekrar kaçtım..
teşekkürler ablacım
ellerine sağlık
Cok cok tesekkürler Kankacigim, rüzgar, yagmur ve günes eksik olmasin hayatimizdan..
No Namecim biz de seni sen oldugun icin seviyoruz kardesim.
Merhabalar
Okuduklarimdan vardigim sonuc "Gec kalmisim"...
Kolay gelsin cümleten
Adalet
İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun...
Özdemir Asaf
Öğüt
Okulda,anladıkça başaracaksın.
Yaşamda,başardıkça anlayacaksın.
Gelecek mutlu-mutsuz,inanmasan da;
Gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.
Yalnızlık paylaşılmaz.
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf
kankacım ellerine sağlık
hepinize iyi akşamlar
kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın...
Cok sükür bugün de kazasiz belasiz aksam oldu, calistik, cabaladik ise yaradik, yorulduk, sarkilar dinledik, sevindik, gülüstük mutlu olduk, simdi veda vakti! Iyi aksamlar hepimize, iyi dinlenmeler...
Eger kismetse görüsmek yarina, yine burda olmak icin saglicakla kalin..
iyi akşamlar kankacım...
başkanım,
sabah beri arazisiniz, gözümüzden kaçmadı.
marslılar kaçırdı falan deme yemezler...
akşam oldu madem ki ben de kaçıyorum...
herkese iyi akşamlar diliyorum...
seval ablacım, pişti olmuşuz...
sana da iyi akşamlar diliyorum...
Kahvaltı çok güzeldi ellerine sağlık...
yarın gene sendeyiz haberin ola...
iyi aksamlar
yarin kismetse görüsürüz
Herkesin güzel bir güne uyanması dileğiyle GÜNAYDIN
Günaydınlar
hepimize kolay gelsin...
Günaydin canlar, günaydin herkese...
No Namecim, Eylemcim hadi cay birazdan hazir olur..:)
Güzel bir gün olsun insallah, hayirli haberler alacagimiz bir gün!
Bugün bizim yari yil karne günümüz, ben cocuklarimdan daha heyecanliyim!:)
Hayat güzel, hayat kisa, hayat zor, hayat bize Tanri´nin hediyesi...
Hepimize tüm zorluklar kolay gelsin..
Alınacaklar listesi
En yakın kız arkadaşım acil alınacaklar listesi çıkarmış...
Aynen Aktarıyorum;
1-Göz yaşartıcı sprey
2-Köpek savar cihaz
3-Küçük boy çakı
4-Yalan makinesi
5-Sabır taşı!"
İndirim
Sokakta yürürken mağaza camekanında büyük puntolarla yazan şu yazı dikkat çeker:
"ŞOK! ŞOK! ŞOK! %100 İNDİRİME ALTI TAKSİT..."
Şaşırırsın, donar kalırsın, bakarsın, bakarsın, bakarsın... Ama söz konusu yurdum esnafı olunca, yaşadığın yer de Trabzon olunca; olur böyle şeyler der ve yoluna devam edersin.
alıntı
Merhaba BBO ailesi..
merhaba hayat..
işte bir hafta sonu..
kendinize sevdiklerinize zaman ayıracağınız güzel saatleri değerlendirmenizi dilerim..
hayat bunlardan ibaret değil mi?
hayat
aşık olmak.
ilk öpüşme.
yüz kaslarınız ağrıyana dek gülmek.
sıcak bir duş.
özel bir bakış.
mail almak.
manzaralı bir yolda araba kullanmak.
radyoda en sevdiğiniz kişinin şarkısının çalması..
yatağınıza uzanıp yağmurun sesini dinlemek.
yeni çıkmıs sıcak bir ekmek..
satın almak istediğiniz kazagın %50 indirime girdiğini görmek.
uzaktaki bir arkadaşınızla telefonda konusmak.
köpük banyosu.
kıkır kıkır gülmek.
güzel bir sohbet.
kumsal.
gecen kış giydiğiniz montun cebinden on milyon çıkması.
kendinize gülmek.
gece yarısı saatlerce telefonda konuşmak.
su fıskiyelerinin arasında koşmak.
durup dururken gülmek.
yanınızda size güzel olduğunuzu söyleyen birinin olması.
ilk aşk.
hakkınızda güzel sözler söylendiğine kulak misafiri olmak.
uyanıp daha uyuyacak birkaç saatiniz olduğunu farketmek..
yeni arkadaşlar edinmek.
eski arkadaşlarınızla zaman geçirmek.
oda arkadaşınızla gece yarısı sohbetleri.
güzel düşler.
arkadaşlarınızla araba yolculuğu yapmak.
sevgilinizle yorgana sarılıp iyi bir film seyretmek.
çok güzel bir konsere gitmek.
çekici bir yabancıyla bakışmak.
çikolatalı kurabiye yapmak.
sevdiğin insana sıkıca sarılmak.
istediği armağanı açan kişinin yüzündeki ifadeyi görmek.
güneşin doğuşunu seyretmek...
ve bir söz;
"aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitmezsin..."
can dündar
o zaman..
nefes alıp
nefes verelim..
bu gün Fm mavili günleri..
barış manço ya ayrırdım..
ve diyoruz ki
Unutamadım.
Dün yine yapayalnız dolaştım yollarda
Yağmurlarda ıslanan bomboş sokaklarda
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Yıllar ikimizden de çok şeyler götürmüş
Sen yeni yuva kurarken beni paramparça bölmüş
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=CxlfTFMEWEI
ayrıca
unutamadığımız BBO dizi oyuncularına gitsin...
biz hala unutamadık..
sırada ki parça...
gülpembe..
Sen gülünce güller açar gülpembe
Bülbüller seni söyler biz dinlerdik gülpembe
Sen gelince bahar gelir gülpembe
Dereler seni çağlar sevinirdik gülpembe
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin sen inanamadık gülpembe
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı gülpembe
Dudağımda son bir türkü gülpembe
Hala hep seni söyler seni çağırır gülpembe
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin inanamadık gülpembe
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı gülpembe
Gözlerimde son bir bulut gülpembe
Hala hep seni arar seni bekler gülpembe
Dudağımda son bir türkü gülpembe
Hala hep seni söyler seni çağırır gülpembe
dinliyoruz
http://www.youtube.com/watch?v=HMakfcor4y4&feature=related
ve
sırada ki parça
AYRILIK
Fikrimden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem
Neyleyim ki sene çatabilmirem
Ayrılık, ayrılık aman ayrılık
Herbir dertten olar yaman ayrılık
Uzundur hicrimden gara geceler
Bilmirem men gidim hara geceler
Vuruptur gelbime yara geceler
Ayrılık, ayrılık aman ayrılık
Herbir dertten olar yaman ayrılık
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=-v-R_e2N09w&feature=related
Tek göz
Gece yarısı trafik kontrolünde ehliyet ve ruhsatı isteyen polis arkadaş, "Tek gözle gidiyorsunuz, ceza kesmek zorundayım." deyip; yeminler ederek iki gözümün de sağlam olduğunu söylememi gülerek dinleyeceğine, farınızın biri yanmıyor diyemez miydin?
anlıyorsun değil mi?
Hava ayaz mi ayaz ellerim ceplerimde
Bir türkü tutturmusum duyuyorsun degil mi?
Çalacak bir kapim yok mutluluga hasretim
Artik sokaklar benim görüyorsun degil mi?
Zaman akmiyor sanki saatler durmus bugün
Sonsuz yalnizligimda bir tek sen varsin bugün
Ya dön bana artik duyuyor musun beni?
Ya çik git dünyamdan anliyorsun degil mi?
Bir resmin kalmis bende tam ortadan yirtilmis
Hani siyah kazakli biliyorsun degil mi?
Gözlerimden süzülen birkaç damla anida
Senin sicakligin var anliyorsun degil mi?
dinliyoruz.
http://www.youtube.com/watch?v=--SGLOaPxRc&feature=related
son parça
ve
kankama geliyor her zaman ki gibi..
benden öte benden ziyade
Bu akşam yine garip bir hüzün çöktü üstüme
Hücrem soğuk bir tek sen varsın düşlerimde
Demir kapı yine kapandı ağır ağır üzerime
Kelepçeler yine vuruldu kilit kilit yüreğime
Derin derin soluyorum seni gecelerce
Duvarlara kazıdım ismini her köşeye
Dudakların şeker gibiydi
Baldan öte baldan ziyade
Pembe pembe yanakların
Gülden öte gülden ziyade
Sabret gönül sabret
Sakın isyan etme
Bir gün elbet bitecek bu çile
İsyan etme
Dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
Orda öyle bir isim var ki
Kuldan öte kuldan ziyade
O'nu düşün o'na sığın
O senden öte benden ziyade
Bir sabah elbet güneş de doğacak penceremde
Ama bil ki ateşin hala yanacak yüreğimde
Gözyaşlarım akıp gidecek
Selden öte selden ziyade
Bir canım var vereceğim
Baldan öte baldan ziyade
Sabret gönül sabret
Sakın isyan etme
Bir gün elbet bitecek bu çile
İsyan etme
Dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
Orda öyle bir isim var ki
Kuldan öte kuldan ziyade
O'nu düşün o'na sığın
O senden öte benden ziyade
Bir ben var ki benim içimde
Benden öte benden ziyade
Bir sen var ki senin içinde
Senden öte senden ziyade
Bir ben var ki benim içimde
Benden öte benden ziyade
Bir sen var ki senin içinde
Senden öte senden ziyade
dinliyoruz
http://www.youtube.com/watch?v=1_Oy24um_zs&feature=related
sevgili
barış manço u saygıyla anıyoruz..
tekrar buluşana kadar
herkese iyi hafta sonları..
Ablacığım,
Yüreğine sağlık...
Barış Manço için toprağı bol olsun diyor ve Allah Rahmet diliyorum.
Çok sevdiğim değerli bir sanatçıydı...
Ablacığım,
Barış Manço'dan bir parçayı kankam için çalabilirsen çok sevinirim...
kolay gelsin...
Hayır hayır sen mavigün değil mavi şimşeksin...
Şimşek gibi geliyor, yıldırım gibi gidiyorsun...
Mavişimşek...
Kankacigim cok tesekkürler canim, bize yine en güzel sarkilardan bir ziyafet cekmis oldun, yüregine saglik... Sarkilar gibi Can Dündar´in yazisi da cok güzeldi, Baris Manco´yu sevgiyle anmak da...
canım eylemcim..
kankan senin için bir şarkı istemiş Barış Manço dan..
tabii programa yetişememiş..
benim hızımdan şikayetçi..
fakat BBO fm mavili günlerin Nönetçi DJ si olduğunu bilmiyor..
işte Barın Manço Dan..
kankasından eyleme..
anlıyorsun değil mi?
Hava ayaz mi ayaz ellerim ceplerimde
Bir türkü tutturmusum duyuyorsun degil mi?
Çalacak bir kapim yok mutluluga hasretim
Artik sokaklar benim görüyorsun degil mi?
Zaman akmiyor sanki saatler durmus bugün
Sonsuz yalnizligimda bir tek sen varsin bugün
Ya dön bana artik duyuyor musun beni?
Ya çik git dünyamdan anliyorsun degil mi?
Bir resmin kalmis bende tam ortadan yirtilmis
Hani siyah kazakli biliyorsun degil mi?
Gözlerimden süzülen birkaç damla anida
Senin sicakligin var anliyorsun degil mi?
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=dnhvzAHi6FE
eylemcim
bu da
Mavigün ablasından gelsin ..
bütün tecrübesiyle..
eylem kardeşine..
Refet el roman dan.
Aşk ı virane..
Aşk bir kalbin içinde ağlıyor aşk
Sızım sızım sızlatıyor,
Ellerinden kaçılmıyor,
Virane ettin bıraktın aşk.
Bir deli kurşun misali
Zulmetti bana bu gönlün
Yıkılmıştan da virane ettin
Bunun sebebi sendin.
Unutmalı artık bir anlamı yok
Sevmeyi bilmeyen birini anlamak
Ne zor...
Sensizliği kabul eden bir kalpde mutlu olmazsın
Bu katlanılmaz gururlarla sende başa çıkamassın
Giden o olsun, terkedende
Artık zaman hakikatle yüzleşmekte.
Aşk bir kalbin içinde aglıyor aşk
Sızım sızım sızlatıyor,
Ellerinden kaçılmıyor,
Virane ettin bıraktın aşk.
Ben de aynı duygularla
Geldim geçtim bu yollardan.
Aşkın her katı halini
Yaşadım, gördüm inan.
Şimdi zamanla geçer desemde
Avunmayacak yüreğin.
Ne kadar lanet etsede kalbin
Dinlemeyeceksin..
Bu deli gönlüm neler neler
Uğrunda harcadı hergün
Bir an yılmadan.
Unut demek olmaz
Laf anlamaz bu kalp
Bu aşkın içinde
Ne emekler saklıdır.
Aşk bir kalbin içinde aglıyor aşk
Sızım sızım sızlatıyor,
Ellerinden kaçılmıyor,
Virane ettin bıraktın aşk.
dinliyoruz..
http://www.youtube.com/watch?v=B_0fuPGmHgY
sevgilerimle...
mavişimşek çok teşekkür ederim kankamdan bana gelen Barış Manço şarkısını yayınladığın için
Sevgili barış mançoyu rahmetle anıyorum
ve mavigün ablamdan da bir şarkı gelmiş çok teşekkür ediyorum
çok düşüncelisiniz bana güzel güzel şarkılar armağan etmişsiniz
yüreğiniz dert görmesin ,ömrünüze bereket
Merhabalar
Hayirli Cumalar
Baskanim nerelerdesin sesin solugun cikmadi iki gündür
küsük yesil marslilar derken, acaba...
iyi akşamlar diliyorum herkeşe
ben gidiyorum çerkeş'e...
işte gittim...
kankam benden önce iyi akşamlar dilemiş vay
bugün ilk ben diyemedim
bende iyi akşamlar dileyim herkeze
ben gideyim evime :))
Çerkeş küçücük bir yermiş,
yani nasıl kaçacağımı bilemedim...
Kemer iyidir iyi...
Kemer'den sıcak ve aydınlık bir günden herkese GÜNAYDIN
günaydınlar bbo ailesi
herkesin güzel bir cumartesi günü geçirmesini diliyorum
günaydın kankacım,
sıcak ve aydınlık bir kemerde sıcak çayda bulunur mu
gelsek içsek ,yanında da birşeyler yesek nasıl olur
Başkanım bugün üçüncü gün bugünde gelmezseniz pazartesi kayıp ilanı veririz
Ablalar akşam sesiniz çıkmamış
hadi bakalım hayırlısı
hepimize kolay gelsin...
Beklerim kankacım,
buyrun gelin...
hazırlarız hemen bir şeyler...
günaydın dostlar
günaydın dünya
günaydın küçük yeşil marslılar
sormayın ya
virüs kapmışım da, kendime bi format attım geldim:))
nasılız bakalım görüşmeyeli..
Merhaba BBO Ailesi
Buz gibi bir sabaha uyandik bu yaban ellerde
Herkese kolay gelsin
başkanım hoşgeldin ve geçmiş olsun...
uzaylılarla yakın temasa girip başınıza iş aldığınızı düşünmeye başlamıştık...
galaksi federasyonuna kaybolduğunuzu bildirmeyi düşünüyorduk ki, siz geldiniz...
tabi eğer gelen sizseniz...
Son isteğin nedir?
Sorusu,
Çok, çok kolaydır,
ilk isteğin nedir?
Sorusundan.
Çünkü,
O soruyu
Kimse kimseye soramadı,
Korkusundan.
Özdemir Asaf
iyi de ilk istegin nedir sorusu biraz sacma degil mi ya
lambadan cin çıkıp bin dilek dile dediğinde herkes dilemeye başlıyor...
bir adaya düştüğünde yanına alacağın 1001 şey deyince sıralamaya başlıyor...
sevenin sevdiceğine dile benden ne dilersen demesi garip midir sence...
veya;
arzum bağışlamak dünyayı sana gönlünce,
sonra bir avuç toprak istememek kendime...
demesi şairin garip mi...
herşeyin karşılıklı olmadığı sadece vermeler üzerine kurulu dünyalar yok mudur sence?
peki...
karşılıksız sevgilere, sevdiğinin yürüdüğü topraklara yüzünü sürerek ölmek dileyenlere ne diyeceğiz...
Ben oynamiyorum abicim
Senin kilicin cok keskin
yok mu zırhın,
kalkanın,
kuşan gel de cenk talimi yapalım...
defanstan gol atmak cok zor
ben bu konuda seninle cenk edemem, disine göre rakip bul en iyisi
hepinize iyi günler
iyi tatiller...
İyi bir akşam ve gece diliyorum,,,
iyi tatiller...
kimseler yok galiba...
merhaba
iyi tatiller...
Yüreğimizdeki "Anlam"
Tek isteği,anlamaktı insanları...Onları anlarsa kendini de anlayacaktı.Çünkü sevemiyordu insanları.Hepsi anlamsız varlıklardı gözünde.Zevk düşkünüydüler,sefa,cazibe ya da para pul...Onları böyle yapan neydi ,onu da bilmiyordu henüz.Kendini büyük görüp,kibirleniyor muydu yoksa?Hayır,içinde kibirin katresi yoktu.Bunu o değil ben söylüyorum.İçinde kopan her fırtınayı,gözleri açık veya kapalı kurduğu her düşü,söylemek isteyip söylemeyediklerini,söyleyip de pişman olduklarını bildiğim gibi bunu da biliyorum.Ben kim miyim?Ondan habersiz bir varlığım,ta kendisinde bulunan,onun farketmediği...Onunla ilgili ansiklopedi...
------------------------------------------------------------------------
Yağmurun kaldırımları ıslattığı o gün,en kenardan yürüyordu.Görmek istemediklerine-insanlara- bakmıyordu.Yere bakmayı tercih ederek adım atıyordu.
Her zaman uğradığı kitapçıya girdi.Soğuk bir "Merhaba" dedi kendisini selamlayan saçsız satıcıya ve düşündü: "Şu basit kitapçı niye bana selam verdi sanki?Çıkarı olmasa verir miydi?Hayır,vermezdi.İnsanlar çıkarları için yaşıyorlar ve ben onları sevmiyorum"
Düşündüğüne inandı...
--------------------------------------------------------------------------
Temiz raflarda gezindi gözleri.Kitapları severdi."İnsanları sevmiyorsa,kitapları neden seviyordu" düşünmek istemedi.Yine de beynine hücum eden sorulara engel olamadı:"Kitaplar,insanların düşüncesi değil miydi?Kitap,yazdığı kişinin ruhunu taşımıyor muydu?Öyleyse kitaplardaki o güzel düşünceler-her kitapta olmayan- güzel insanlara aitti.O fikirleri seviyordu ve onlar kitaplara değil yazarlarına aitlerdi."Düşünmeyi bırakıp,gözlerini kapattı ve baştan üçüncü rafın dördüncü sırasından eline gelen kitabı aldı.Her zamankinden farklıydı bu yaptığı,kitabın arkasındaki tanıtım yazısını okumamıştı,kitabın adı veya konusu hakkında da bir fikre malik değildi.Gözlerini açtı,mavi kapaklı kitaba baktı: "Kavrayışlar" ...Adı buydu kitabın.Parasını ödedi ve çıktı dükkandan.
-----------------------------------------------------------------------------
"Hayatı anladım bugün,artık onu kavradığıma eminim.Hayatın ne olduğuna dair sorular sordum yıllarca kendime ve kendi içimde cevaplar aradım buna."Hayat ve yaşamak " dedim "Sadece nefes almak mı?"Gözlerimde perde mi vardı,yoksa anlamak mı istemedim bilmiyorum;ama kavrayamıyordum işte.Dün,her zamanki gibi "tek" başıma parkta oturuyordum.Düşünmüyordum,beynim bulanıktı,sol şakağımda garip bir ağrı vardı.Ne kadar zaman geçti bilmiyorum,dirseğimi dayadığım masadan kaldırdım kolumu,etrafıma baktım.Ufacık bir kız kollarını açmış ,etraftaki serçelere doğru sarılacakmış gibi koşuyordu.Serçelere sarılamayacağını anlayınca gidip,annesine sardı kollarını.Babasına saf,pembe bir gülücük attı.Sonra bir an gözleri gözlerimle birleşti.Gözlerini çeken ben oldum.Ellerimi masanın üstüne koydum,başımı ellerimin üstüne dayadım.Az sonra dizime sıcak,iki küçük şeyin değdiğini hissettim.İsteksizce başımı kaldırdım.O,iki küçük şey,minik kızın elleriydi."Sen niye ağlıyorsun? " sorusuna şaşkınlıkla "Ağladığımı da nerden çıkarttın küçük,bak gözlerim ıslak bile değil" diye cevap verdim."Ama" dedi,"İçinden ağladığında gözyaşın akmaz ki.." ve devam etti çocukça konuşmasıyla "Seni de seviyorum ben.Herkesi seviyorum,kuşları da.." Cevap veremedim,sustum.Yaşından büyük olgunluğuyla anladı beni ve tıpkı babasına attığı gülücükten bana da attı ve gitti."
"Anladım ki;hayat sevmekmiş.Kuşları,ağaçları ya da gökyüzünü.Hepsinden önemlisi de insanları sevmek...İnsanlar senin sevgine karşılık verebilirler.Öyleyse sevilmesi gereken en önemli canlı insandır.
Kafamda dalgalanan o duman yok artık.Sebepsizce seviyorum insanları,tanıdığım tanımadığım herkesi...Yaşamanın anlamı;sevmek...Hayatın anlamını öğrenmekle birlikte yepyeni bir duygu da hakim oldu ruhuma:Mutluluk...Ilık,tatlı,hafif bir his bu.
Teşekkürler sana küçük kız;bana yaşamanın manasını kavratan minik gülüşün için..."
("Kavrayışlar-1. bölüm sonu)
----------------------------------------------------------------------------------
Kapattı ilk öğretiyi anladığı mavi kapaklı kitabı.Balkona çıktı sonra ve dudaklarından ilk defa dökülen cümleyle içi ılıdı: "Hayatın anlamı insanlar,sizleri seviyorum" .Kendini anlamıştı..Sebepsiz sevmek..Ve insanları tarif etti: "Ruhunda kötülük ve iyiliğin yan yana bulunduğu,iyiliği ortaya çıkartmak için SEVGİye ihtiyacı olan varlık.."
........
Onu bilen ben,onun mutluluğa kavuştuğunu da biliyorum şimdi...
YORUMSUZ..
http://img20.imageshack.us/img20/3663/mutluluk5vw.jpg
VE
http://blog.mynet.com/wp-content/files/47137/2008/09/mutluluk5bg.jpg
VE
http://img0.bloggum.com/upload/lib/img/19925/o/r_kxywh560yvwoudoyfdz2.jpg
HEPİMİZE
YENİ BİR HAFTANIN İYİ GEÇMESİ İÇİN
ÇALIŞACAK SAĞLIK,
HOŞGÖRÜ,SABIR..
YÜREĞİMİZE UMUT..
KENDİMİZ MUTLU HİSSEDECEK..
KÜÇÜK ŞANS MELEKLERİ VERSİN..
GÜNAYDIIIN..
GÜNÜNÜZ AYDINLIK OLSUN..
İİYİ ÇALIŞMALAR...
YORUMSUZ.
http://blog.mynet.com/wp-content/files/47137/2008/09/mutluluk5bg.jpg
ve
http://img20.imageshack.us/
img20/3663/mutluluk5vw.jpg
ve
http://img0.bloggum.com/upload/lib/img/
19925/
o/r_kxywh560yvwoudoyfdz2.jpg
HEPİMİZE
YENİ BİR HAFTANIN İYİ GEÇMESİ İÇİN
ÇALIŞACAK SAĞLIK,
HOŞGÖRÜ,SABIR..
YÜREĞİMİZE UMUT..
KENDİMİZ MUTLU HİSSEDECEK..
KÜÇÜK ŞANS MELEKLERİ VERSİN..
GÜNAYDIIIN..
GÜNÜNÜZ AYDINLIK OLSUN..
İYİ ÇALIŞMALAR...
Ablacığım,
yüreğine sağlık...
teşekkürler...
1000
Yorum Gönder